Bırakıp gitmeler üzerine konuşmak mümkün değil. Oysa hatırlıyorum, baş başa verip ne çok bırakıp gidenler üzerine konuşmuşluğumuz vardı. İçimizden acıma sözcükleri çıkarken, yüzümüzde hafif bir tebessüm olurdu. Başkalarının terk edildiğine sevinmezdik mutlak, ancak acımız, yüzümüze vuran tebessümle gölgelenirdi. Biz, başkaları için üzülmelerimizi acı duymak sanırdık. Değilmiş! Sen bütün bunları anladın mı bilemem ama benim artık yüzüm buz kesiyor. Yüzümde tebessümden eser bulamıyorum! Başkalarının yalnızlıkları, inceden hüzün kokan sohbet konuları olabilirmiş sadece. İnsanın, yalnızlığı anlaması için, yalnız bırakılmasından başka yol yok. O yolu bana sen açtın! Durup dururken değil ama en gitmemen gereken zamanda, beni yalnızlığın kollarına bırakıp kaçtın. Şimdi ben, yaşama bu kadar yabancı kalmışken, sensizliği nasıl anlarım? Seninle başladığına inandığım bir hayatı, sen olmadan nasıl yaşarım? 'Aşk, her şeyden önce sorumluluk demektir' diyen, sen değil miydin? Seni sözünde durmaya çağırıyorum.Yalnızlık, sen kadar şefkatli değil! Ben, aşkın bir alışkanlıktan ibaret olduğunu söyleyeceğinden korkmasam, sensizliğe alışamam diye bağırmak isterdim. Belki de bütün bunlar kuruntu, şimdi sen de benden uzakta, aynı acı dehlizlerinde beni arıyorsundur. Az sonra geleceksindir de, nasıl karşılanacağının kaygısıyla doluyorsundur. Bunları bilmiyorum. Emin olabildiğim tek şey, bırakıp gitmenin, geride kalanı sonsuz kederlendirdiği. İnsan, ne kadar olsa zayıf bir yaradılışa sahip! Yüreğinde sonsuz kederlerin sığabileceği kadar yer yok. Bütün bunları kendimden biliyorum! Yüreğim, sonsuz kederleri gözlerimden taşırıyor. Gözyaşlarım, sensizliğin yüreğimde yer bulamayan kederlerinden başka bir şey değil. Ve gözyaşlarım dinecek gibi görünmüyor, sen ince parmaklarınla onları teselli etmedikten sonra. İçimde bir uğultu sürekli yükseliyor. Senin ayak izlerin sanıyorum. Geleceksin sanıyorum. Yine birlikte gitmeler üzerine konuşabileceğiz.