Cumhuriyeti korumak ve kollamak Türkiye, PKK terörüyle ilgili çok kritik bir süreçten geçerken, Genelkurmay Başkanı'nın "irtica" konuşması yapması, "TSK'yıyıpratmakisteyenlerden" bahsetmesi, üstelik, iktidarla ters düşen bir tavır içinde görünmesi yanlış olmuştur. Org. Yaşar Büyükanıt, iktidarla tersdüşüyor çünkü, Tayyip Erdoğan, Mehmet Ali Şahin, Cemil Çiçek, Mehmet Aydın ve AK Partili daha bir çok kişi, radikal grupların mevcut olabileceğini fakat, Türkiye'de bir irtica tehlikesi bulunmadığını vurguluyorlar.
***
Anayasa'nın, "Millisavunma" üst başlığını taşıyan 117'nci maddesine göre, "BakanlarKurulu,milligüvenliğinsağlanmasındanveSilâhlıKuvvetlerinyurtsavunmasınahazırlanmasından,TBMM'yekarşısorumludur." "Millisavunma","milligüvenlik" daha ziyade devlet tüzel kişiliğinin dışa karşı korunması veya bağımsızlığının muhafaza edilmesi anlamına gelir. Dolayısıyla silâhlı kuvvetler daha ziyade dışgüvenliğin sağlanması vazifesini taşır. İç güvenlik alanında bir ihtiyaç vuku bulduğunda, bir başka ifadeyle, olaylar, ülkenin genel güvenliğini tehlikeye sokan bir boyuta ulaştığında ve tehdit polis gücüyle bastırılabilecek seviyeyi aştığında, Anayasa'nın 119 ve 120'inci maddesi bunun da önlemini almıştır: "BakanlarKurulu,cumhurbaşkanınınbaşkanlığındatoplanır;olağanüstühalveyahutsıkıyönetimkararıalır.Bukarar,ResmiGazete'deyayınlanırvehemenTBMM'ninonayınasunulur.TBMMtatildeise,derhaltoplantıyaçağrılır." Türk Silâhlı Kuvvetleri'nin yurt dışına gönderilmesi veya savaş ilân edilmesi kararlarını da gene TBMM verir.
***
Bütün bu bilgiler ışığında, Yaşar Büyükanıt'ın, değerlendirmelerini hangi hukukçerçeveye oturtacağımızı bilemiyoruz. Gerçekten irtica, milli güvenliği sarsacak boyutlara ulaştıysa, siyasiktidar ve TBMM'nin çoğunluğu bu görüşteyse, olağanüstü hal ve sıkıyönetim de dahil bütün önlemler alınır. Ama iktidar bu görüşü paylaşmıyorsa, Türk Silâhlı Kuvvetleri'nin yapabileceği hiçbir şey yoktur. Tabiyasal çerçevede kalmak istiyorsa; demokrasiyi rafa kaldırmayı düşünmüyorsa... Türkiye, Türk Silâhlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu ile Anayasa maddelerinin ve demokratik rejimin arasındaki çelişkiyi biran önce gidermek zorunda. Daha doğrusu, bu kanunun hatalıyorumundan derhal kendimizi kurtarmalıyız. Evet, İç Hizmet Kanunu, "TürkSilâhlıKuvvetler,cumhuriyetikorurvekollar" diyor ama, demokratik bir rejimde, üstelik başbakana karşı sorumlu olan bir Genelkurmay Başkanı'nın "koruma" ve "kollama" ihtiyacını kendiliğinden belirlemesi ve harekete geçmesi kabul edilemez. Eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, "korumavekollama" ile "demokratikhukukdevleti" arasındaki ilişkiyi Fikret Bilâ'nın "HangiPKK" başlıklı kitabında şöyle ortaya koyuyordu: "TürkSilâhlıKuvvetleri,demokratikhukukdevletiilkeleriyleanayasayabağlıvebudeğerlerindekendigörevalanıçerçevesindekoruyucusudur.TSK,kendiüzerinedüşengörevianayasaveyasalarçerçevesindeSİYASİİDARENİNKONTROLÜNDEyerinegetirmektedirvegetirecektir." Cumhuriyeti koruyup, kollamanın zamanı ve şeklini asker kararlaştırırsa, rejimin adı demokrasi olmaz. Geçtiğimiz yıllarda yaşadığımız bütün darbelerde "cumhuriyetikorumavekollama" gerekçesi mevcuttur. Genelkurmay Başkanı, "TSK'yıyıpratmakistiyorlar" endişesinden biran önce sıyrılıp, Orgeneral Hilmi Özkök'ün tavsiyeleri doğrultusunda, "demokratikhukukdevleti" ile "İçHizmetKanunu'nun35'incimaddesi" arasındaki çelişkiyi, zihninde halletmeye çalışmalıdır. Bu problemi çözmeden yaptığı her konuşma, sarfettiği her söz demokrasiye bir hançer gibi saplanıyor. Ve bizler, ülkemizin bütünlüğünü tehdit eden PKK ile uğraşacağımıza, "irtica" masalını dinlemeye devam ediyoruz.