Lübnan'da siviller öldürülürken, her gün gazete manşetlerine çıkan fotoğraflar yüreğimizi kanatıyordu. "Bir an önce bu katliama son verilmeli" diye düşünüyorduk. Zulüm, anasının memesini emerken ölen 10 günlük bebek Vaad'in görüntüleriyle doruk noktasına çıktı. Bakın Yeni Şafak gazetesi (10 Ağustos 2006) yaşanan o acıyı nasıl anlatmıştı: "O Lübnanlı bebek Vaad... 10 gün önce Şiye'de dünyaya geldi. İsrail bombaları kendi ülkesinin güvenliği için Beyrut'ta, Kana'da, Sur'da ölüm yağdırırken... Minik Vaad, birçoğumuzun çektiğinden daha fazla acı ve korku yaşadı 10 günü geçemeyen 'hayatı' boyunca... Doğumu bomba sesleri arasındaydı, ölümü de... Başka ülkelerde bebekler çıngırak sesleriyle neşelenirken, o bomba seslerini dinledi ninni yerine... Anneler bebeklerini kollarına alıp mis gibi saçlarını koklarken, o tonlarca beton ve çeliğin altında ölümle koyun koyuna yattı, saçlarında tozlar, gözlerinde akamayan yaşlarla... Minik Vaad, İsrail'in öldürdüğü bin 88 Beyrutlu'nun arasına katıldı annesinin memesini emerken... Annesi son bir çabayla onu korumak istemişti, sarılarak... Ama annesi ve 11 akrabası daha can verdi o enkazın altında... Amcası Abbas Vehbi, elleriyle kazarak enkazı, çıkarttı Vaad'ı... Acıyla lanet etti, bulutların üstünden bomba atıp giden İsrail uçaklarına..." Lübnan'da ölen 990 sivilin yüzde 30'u 12 yaşın altındaydı. İşte Birleşmiş Milletler bu sebepten dolayı barışı muhafaza kararı aldı. Geç davrandığı, İsrail'in Güney Lübnan'ı işgal etmesini beklediği, hatta ABD yanlısı olduğu söylenebilir. Ama sonuç itibarıyla, Barış Gücü, çatışmaları önlediği ölçüde acıların da önüne geçmiş olacak. Salı günü Meclis'in aldığı karar, sadece siyasi amaç taşımıyor; aynı zamanda, ahlâki sorumluluğumuzun da gereği.