Hürriyet gazetesinin Bodrum ilâvesinde, İzmir Karaburun'daki olaya ilişkin bir açıklama yer alıyor: "SayınYalçınBayer,işinsonunakadartakipçisiolacağınızısöylüyorsunuz.Birkomploteorisindenöteyegitmeyenyazıyıyazmışsınız...Başörtülüvehaşemalıinsanlarkötü,pis,vs...Bikinigiyenbayanisemodern...Buöncelikleayırımcılıktır...Buülkedeherkimbirşeyiçinsuçlanırsa,suçhemendindarlaraatılıyor.Obayanındoğrusöylediğinemalûm.Yoksasonbaharsendromununbeklenenönsarsıntılarımıdırbunlar?" Gazeteci Gülden Aydın'ın bikinili kızına tesettürlü kişilerin saldırdığı iddiasını, "Vurunkahpeye" başlıklı yazıyla Yalçın Bayer dile getirmişti. Ve bu iddia, sadece, kızının saldırıya uğradığını söyleyen Gülden Aydın'ın tanıklığına dayandırılıyordu. Gülden Aydın, saldırganın arabasına atlayıp, oradan kaçtığını belirtiyor; arabanın plaka numarasını da veriyordu. Araba, Doç. Dr. İsmail Hakkı Biçer'e aitti. Peki İsmail Hakkı Biçer'i kimse aramış mıydı? Biçer acaba arabasını kullanması için birisine vermiş miydi? Zaman gazetesinin Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı, İsmail Hakkı Biçer'e ulaştıklarını ve Biçer'in "Gazetelerdenkimsebeniaramadı;bilgimebaşvurmadı" dediğini yazıyor. Ortada ciddi bir iddia var. Yalçın Bayer, sahip olduğu tek delili araştırıp, inceleme gereğini hissetmiyor bile. Çünkü eline, "laik-antilaik" çatışmasını körükleyecek güzel bir malzeme geçmiş. Aslında böyle bir olay vuku bulsa dahi, genelleştirmek doğru değil. Ama insan, "Kimdirbusaldırganlar?" diye araştırma lüzumunu hissetmez mi? Dün de yazdığımız gibi, tartışmanın sebebi, küçük çocuğun plajda kakasını yapması ve Gülden Aydın'ın kızının buna müdahale etmesi. Yalçın Bayer, Halide Edipvari bir üslûpla "Vurunkahpeye" diyor ve ağa düzenine teslim olmayan Aliye Öğretmen'in başına gelenleri bize hatırlatıyor. Üslûp edebi ama, maalesef gerçekçi değil.