Türk askeri Lübnan'a gitsin mi, gitmesin mi? İsrail, geçen gün Baalbek'te olduğu gibi, her an "Silâhsevkıyatınıengelliyorum" gerekçesiyle Hizbullah mevzilerine saldırı düzenleyebilir. "Ateşkes" yerini, yeni bir çatışmaya bırakabilir. Hizbullah'ın "silâhsızlandırılması" meselesi, kritik ve sürtüşmeye açık bir durum arz ediyor. Türk askeri Hizbullah ve İran ile karşı karşıya gelebilir. Hizbullah "ateşkesi" zoraki kabul etti. Çünkü, Barış Gücü'nün en önemli amaçlarından biri, Lübnan'daki bütün silâhlı grupların silâhsızlandırılması ve Lübnan Hükûmeti'nin, ülkenin tümünde egemenlik kurması. Ayrıca Birlemiş Milletler'in 1701 sayılı kararına göre, Hizbullah'ın kaçırdığı İsrail askerleri derhal serbest bırakılacak; Hizbullah'ın baskına gerekçe gösterdiği İsrail hapishanelerindeki Lübnanlı esirlerin bırakılması ise, zaman içinde halledilecek. Hizbullah, ihtilâf çözülmeden "silâhlıgüç" olmaktan vazgeçip, sadece "siyasigüç" olarak varlığını sürdürmeyi kabul eder mi? Buna İran ve Suriye izin verir mi? Çünkü, ülkenin tümünde Lübnan Hükûmeti'nin egemen kılınmasını sağlamayı amaçlayan Barış Gücü'nün mevcudiyeti, İran ve Suriye'nin Lübnan ile bağlantısının kesilmesi anlamını taşıyacaktır. Bence artılar eksiler bir süre tartışılır, sonunda Meclis'ten "Türk askeri gitsin" kararı çıkar. 1 Mart tezkeresinin oylandığı şartlardan çok daha farklı bir durum ile karşı karşıyayız. Barış Gücü, BM'in şemsiyesi altında faaliyet gösterecek. Irak'ta ise, ABD, BM'in muhalefetine rağmen ülkeyi işgal etti. Bütün bunların yanı sıra, 1 Mart oylaması AK Parti'nin yeni iktidar olduğu ve Tayyip Erdoğan'ın henüz Başbakanlık koltuğuna oturmadığı bir döneme rastlamıştı. Kısacası bu defa "tarihtekerrüretmez" .