'Muhafazakarlık" araştırmasını yürüten Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Doç.Dr.HakanYılmaz, Neşe Düzel'e konuşmuş. Tam sayfalık röportajda benim en sevdiğim tespiti şu: "Rüşvetharamolarakdeğilhakolarakgörülüyor." Eeee, biz ne dedik şimdiye kadar? Türkiye, dünyarüşvetcoğrafyasının en münbit alanlarından biridir.
***
Bir kere rüşvet "havadan" gelir, yani ter dökmeden, alımı kolay, cazibeli bir kazançtır! Riskli ama avantadır. Rüşvetçiler matematik düşünürler: 100 bin doları rüşvet olarak kabul etmeyip, kendi namusumla biriktirmeye kalkışsam kaç yılda birikir? Ölme eşeğim ölme!
***
İkincisi: Rüşveti reddedersem beni kim takdir edecek? Kimse takdir etmiyor ki! O zaman neden almayayım? Rüşveti reddetmenin karşılığında, özellikle devletten "takdir" şeklinde yine bir karşılık beklendiğine göre, verileni almakta yarar vardır.
***
Üçüncüsü: Bu memlekette rüşvet vermeye her an hazır yüzbinlerce insan var. Şartlar işlerin normal yürümesini imkansız kıldığı için, rüşvet bir manivela, bir tetikçi, bir enerji haline dönüşmüş. Öyle adamlar vardır ki, rüşvet vermenin ordinaryüsü olmuşlardır, rüşvet sayesinde ölüyü mezarından kaldırırlar. Bu rüşvetçi seline dayanması için adamın Atatürk barajından sağlam olması gerekir.
***
Türkiye'de rüşvetin binbir çeşidi de icat edilmiştir. En yaygın olanlar da masumrüşvetlerdir. Sokarsınız şirkete, arkası kalın, etkililerle enseye tokat birini, işler tıkır tıkır akmaya başlar. Bunun adı da istihdam olur icabında... Rüşvetin kimyasını çözmedikçe, fiziğini çözemezsiniz. Bizde de rüşvetin kimyası asla çözülmez.