Günlerce evvelinden reçeller kaynatılmış, şekerler, makarna ve unlar, pastırmalar, sucuklar, çeşitli peynir ve zeytinler, hoşaf için kayısı kuruları, erik pestilleri, rengarenk güllaç paketleri, kilerlere depo edilmiştir. Hatta zemzem suyu tedarik edenler bile olmuştur. Bu arada her türlü baharat da unutulmamıştır. Evler de baştan başa, kıyı bucağına kadar temizlenmiş, Ramazan hazırlıkları bitirilmiştir. Zengin konaklarında mevcut aşçılara, birkaç yamak daha ilave edilmiştir. Artık kulaklarda mübarek Ramazan'ı müjdeleyecek top sesleri ve davulların gümbürtüleri, gözlerde narin minarelerde yanacak kandillerin nurlu ışıkları beklenmektedir. Herkes evlerinde, sokaklarda 11 Ayın Sultanı'nı beklerken, minarelerde, yüksek tepelerde bekleyenler de vardı. Bunlar, "Ramazan müjdecileri" idi. Onların arasında hilali ilk göreni büyük mükafatlar beklemekte idi. Ramazan aylarına has nazlı hilali görenler, koşuşturmaya başlar, İstanbul'da şeyhülislamın, kasaba ve şehirlerde ise kadının kapısına doğru koşarlardı. Bunlar en az 4 kişi idi. Biri alacaklı, biri borçlu, son 2'si de şahit durumundaydılar. Kadı Efendi'ye ya da Şeyhülislam'a alacaklı olan, borçlu durumda olanı göstererek; "Borç vermiştim. Ramazan'ın ilk gecesi borcunu ödeyecekti. Çok şükür Ramazan ayının hilali göründü" deyince, Kadı Efendi de "Şahitlerin var mı?" diye sorardı. İki şahit yeminler ederek hilali gördüklerini söyleyince, bir kese içine konulmuş mükafatlarını alırlardı. Sonra da davullar, toplar gümbürdemeye başlayarak, Ramazan'ın teşrif ettiğini müjdelerdi. Takvimlerin olmadığı eski günlerdeki bu Ramazan müjdelemelerinde, hoş bir olay olmuştur. Soğukça bir Ramazan ayında, Kadı Efendi, çadır içinde mangalını yakıp müjdecileri bekliyormuş. Müjdecilerden biri mükafatı başkalarına kaptırmamak için çadıra öyle bir dalmış ki, mangal devirmiş. Kadı Efendi, evvela kızmış, sonra da gülümseyerek; "Be adam, sen önündeki mangalı göremiyorsun, nerede kaldı gökyüzündeki incecik hilali göreceksin!" demiş ama, yine de müjdecinin mükafatını vermiş.