İslamiyet'te dünya nimetlerini ve ziynetlerini terk etmek yoktur.
***
Süslenmek günah mıdır?
Yüce dinimiz İslamiyet'te, dünya nimetlerini ve ziynetlerini terk etmek yoktur Bu bize, Hristiyanlık'ta bulunan 'ruhbanlık' zihniyetinden yansımış ve yayılmıştır.
Bayanların bize en çok sorduğu sorulardan biri, "Süslenmek, makyaj yapmak günah mıdır" şeklindedir. Anlaşılan, Müslüman hanımefendilerin en büyük sorunlarından biri budur. Hem makyaj yapmak ve süslenmek istiyorlar, hem de kendilerine bunun büyük günah olduğunu söyleyen kimselerin iddialarından vicdanen rahatsız oluyorlar. "Acaba büyük günah mı işliyoruz?" diye endişeleniyorlar. O nedenle de sürekli bu konuda sorular soruyorlar. Gerçekten de geri zamanlardan beri özellikle tarikatlara bağlı olan kimseler, hanımlarının ziynetlenmelerini (süslenmelerini) şiddetle yasaklamışlardır. Biraz dikkat edilirse görülür ki; aynı çevreler hanımların güzel elbiseler giymelerini de yasaklar, günah sayarlar. Kadınların, çarşaf giymelerini isterler ve onları zorla çarşafa sokarlar.
Dünyalıklara karşı çıkmak...
Aynı kesimdeki erkeklerin de güzel elbise giyindiği pek gürülmez. Onlar da genelde pejmürde biçimde giyinirler. Bu kesim eski dönemde pek çalışmayı da sevmezdi, kendilerini ibadete verdiklerini söylerler, tekkelerde günlerini öldürürler, şuradan-buradan gelen yardımlarla geçinirlerdi. Kısacası, bu sözde dindar kesim, dünyaya Allah'a kavuşmak için geldiklerini söylerler, Allah'a kavuşmak için de dünyanın nimet ve ziynetlerinin terk edilmesi gerektiğini iddia ederlerdi. Buna "terk-i masiva" derlerdi. Yani, "Allah'a kavuşmak için, Allah'ın rızasını kazanmak için, Allah'tan başka her şeyi terk etmek lazım" derlerdi. Dolayısıyla mesele, sacede hanımların makyaj yapmasına, süslenmesine karşı çıkmaktan ibaret değildir. Bu düşünce tarzı başlı başına bir hayat tarzıdır. Bütün ziynetlere, bütün dünyalıklara karşı çıkmak, onlardan uzaklaşmak ve böylece Allah'a kavuşacaklarına inanmak...
Hristiyanlık'tan yansıdı
Bu türlü inanan tarikat bağlıları, bugün de aynen mevcuttur. Ancak hayat şartları onları da etkilemiş, mecbur etmiş, dolayısıyla onlar da dünyalığın ve paranın değerini anlamışlar, ele geçirmek için var güçleri ile çalışıyorlar. Fakat konuşmalarında, sohbetlerinde, paranın, dünya nimetlerinin, dünya ziynetlerinin, özellikle de hanımların ziynetlenmesinin aleyhinde veryansın ediyorlar, kınıyorlar, suçluyorlar. Hele süslenen, makyaj yapan hanımların büyük günahkar olduğunu ısrarla anlatıyorlar. İslam alemindeki söz konusu terk-i masiva inancı, yani Allah'a kavuşmak için dünyalığı, ziynet ve nimetleri terk etme, Müslümanlar'ın geri kalmalarının ve yıkılmalarının öncelikli sebepleri arasında yer almıştır. Çünkü, o inançla çalışmadılar, üretmediler, gelişmediler ve kalkınmadılar. Miskin miskin uyudular, sonunda da kalkınmış ve ağır silahlanmış düşmanlarının altında ezildiler. Hemen ifade edelim ki, İslamiyet'te dünya nimetlerini ve ziynetlerini terk etmek yoktur. Bu bize Hristiyanlık'tan yansımış ve yayılmıştır. Şöyle ki; Kur'an-ı Kerim'in beyanına göre; Hristiyanlar, dinlerinde aslında bulunmayan ruhbanlık diye bir şey icat etmişlerdir. Ruhbanlık, kişinin Allah'ın hoşnutluğunu kazanması için, dünya nimetlerini ve dünya ziynetlerini ve de zevk veren şeyleri terk etmesi ve kendisini Allah'a adaması, tamamen kilisenin hizmetine girmesi demektir. Ruhbanlığa giren erkeğe rahip, kadına ise rahibe denilmektedir. Rahip ve rahibeler evlenmezler, güzel elbise giymezler, rahibeler süslenmezler. Kısacası, Hristiyan rahip ve rahibeleri, kendilerini Allah'a adamak için dünya nimetleri ve ziynetlerinden, dünya zevk ve neşelerinden sakınırlar, içine kapalı, donuk ve sönük bir hayat yaşarlar. İşte Hristiyanlık'taki söz konusu ruhbanlık anlayışı, Müslümanlar'a yansıdı. Birtakım Müslümanlar, aynı biçimde Allah'a kavuşmak için dünya nimetlerini terk etmek gerektiğini iddia etmeye başladılar. Bu yolda kitaplar yazdılar. Konuyu İslamiyet'e mal edebilmek için birçok ayetin anlamını yanlış olarak yorumladılar. Terk-i dünya fikrini işleyen hadisler uydurdular. Bu konuda vaazlar verdiler. Birçok tarikat bağlısı, ruhbanlığı bizzat yaşadı ve bütün Müslümanlar'a uygulatmak için mücadele verdi.
İslam'da ruhbanlık yok
Halbuki, yüce dinimiz İslamiyet'te ruhbanlık yoktur. Allah'ın rızasını kazanmak için, dünya nimetlerini ve ziynetlerini terk etmek mevcut değildir. İslamiyet'te hem dünya, hem de ahiret için çalışmak vardır. Dünya nimetlerinden en iyi şekilde yararlanmak vardır. İslamiyet'te, Allah'ın kulları için çıkarttığı ziynetler (süsler) haram değildir, helaldir. Müslüman erkekler de Müslüman hanımlar da süslenir, ziynetlenir. Kur'an-ı Kerim'de binlerce ayet-i kerime dünya hayatından, dünyada çalışmaktan, kazanmaktan, öğrenmekten, ilerleme ve gelişmekten bahseder. Kur'an'da yüzlerce defa geçen "amel-i salih" ifadesi dünya ve ahiret için çalışmak, yararlı iş yapmak anlamını ifade eder. Kısacası İslam'da ruhbanlık yoktur. Aşağıdaki ayet-i kerime'nin anlamını, lütfen dikkatle okuyalım ve Yüce Allah'ın neler buyurduğunu düşünelim. Dolayısıyla da İslamiyet'e ruhbanlık sokuşturanların, nimet ve ziynetleri, süs ve süslenmeleri yasaklayanların Allah'a nasıl karşı geldiklerini görelim... Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Şöyle ki, Allah'ın kulları için çıkarttığı ziyneti-süsü ve güzel yiyecekleri, yenilecek şeyleri kim haram kıldı? De ki, o (ziynet ve güzel yiyecekler) dünya hayatında inananların, ahiret gününde ise sadece onlarındır. İşte, biz bilen bir toplum için ayetlerimizi böyle açıklıyoruz." (Araf Suresi: 32) Evet sayın okuyucularımız, başka ayetlerin her kelimesinden birçok manalar çıkartıp anlamı zenginleştirmeye çalışan hoca efendiler ve tarikat bağlıları, bu ayet üzerinde pek durmazlar. Özellikle "Allah'ın kulları için çıkarttığı ziynetleri kim haram kıldı?" bölümünün üzerinde hiç durmazlar. Hemen geçiştirirler. Halbuki bu cümledeki ziyneti, yani süs ve süslenmenin çeşitlerini, biçimlerini saymalı, kadınların ve erkeklerin nasıl ziynetlenmeleri gerektiğini geniş olarak açıklamalı idiler...
Helali haram kıldılar..
Ayette Cenab-ı Hak açık olarak "Ziyneti-süsü ve süslenmeyi kim karam kıldı?" diye azarlıyor ve sorguya çekiyor. Dolayısıyla, din adamlarımız yüce Allah'ın azarlaması dolayısıyla sorgulama ve tehdidine uğramamak için hiçbir ziyneti ve ziynetlenmeyi, süsleri ve süslenmeleri yasaklamaktan dikkatle sakınmalı idiler, Allah'tan korkmalı idiler. Dolayısıyla hanımlara güzel elbiseler varken, zorla kara çarşaf giydirmekten, hanımlara süslenmeyi yasaklamaktan kaçınmalı idiler. Aksine Cenab-ı Hak'kın yüce emrine uygun olarak kadınların ve erkeklerin ziynetlenmelerini-süslenmelerini teşvik etmeli idiler. Evlerimizin, eşyalarımızın, her şeyimizin daha ziynetli olması için teşvik ve telkinde bulunmalıydılar. Böylece Müslümanlar arasında süslenme ve süslenme sanatı, güzel sanatlar fevkalade gelişmeliydi. O zaman Müslümanlar görünüm itibariyle daha güzel, daha sempatik olurlardı. Ruhsal açıdan neşeli ve huzurlu olurlardı. Fakat, Yüce Tanrı'nın ayetini görmezden geldiler, ziynetlenmeyi yasakladılar. Özellikle hanımları, ayetin tersine çirkin göstermek için kara çarşafa soktular. Süslenmelerini haram saydılar. Bir bayan süslendiği zaman hemen onu cinsellik ile şuna buna kötü niyetle cinsellik davetiyesi çıkartmakla suçladılar ve şiddetle engellediler. Böylece Allah'ın helal kıldığını, kötü yorumlarla haram kıldılar... Allah'ın azarlama ve tehdidine muhatap oldular... Kendileri günahkar oldular...
Binlerce ayette; dünya hayatından, dünyada çalışmaktan, kazanmaktan, öğrenmekten bahsediliyor..
***
"Rab'binizin bağışına ve genişliği göklerle yer arası kadar olan, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun." (Al-i İmran Suresi: 133)
***
"İnsanda bir organ vardır. Eğer o sağlıklı ise bütün vücut sağlıklı olur; eğer o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O, kalptir." (Hadis-i Şerif)