Şimdi de bazı ara sokaklardaki küçük lokanta ve meyhanelerde rastlanıyor. Ramazan boyunca vitrinlerini perdelerle örten bu gibi yerlerin kapısına, "Mübarek Ramazan ayı dolayısı ile dükkanımız kapalıdır" yazılı bir afiş asıyorlar. Eskiden, o zamanın dili ile dünün aşçı dükkanları, 30 Ramazan boyunca gündüzleri kapalıydı. Ancak, iftara 1 saat kala perdeler çekilir, kapılar açılırdı. Meyhaneler ise geceleri de açılmaz, bayram sabahını beklerlerdi. Meyhanecilerde adetti. Bayramda bir horoz kestirip tencerede kaynatır ve ilk gelen müşteriye ikram ederlerdi. Meyhaneciler bu ikramı yapmakla, o yılın bereketli geçeceğine inanırlardı. İçki veren yerlerin bütün Ramazan boyunca kapalı kalmasına karşılık, aşçı dükkanları iftar saatlerinde pek şenlenir, çeşitli iftar yemeklerini camekanlarına dizi dizi sıralarlardı. Aşçı dükkanlarının müdavimleri, şüphesiz bekarlardı. Kimseleri olmayan bekar erkekler ya da İstanbul'a büyük camileri gezmek için gelen, ancak misafir kalacak kimseleri olmadığı için otellerde kalan yabancılar, iftarlarını buralarda yaparlardı. Sahur yemekleri de aynı şekilde bu dükkanlarda yenilirdi. Aşçı dükkanları sahura kadar açık olur, aşçılar ve yamaklar iftar yemeklerinden sonra da birbirinden lezzetli sahur yemekleri hazırlarlardı. Pırıl pırıl ışıklarla aydınlatılmış aşçı dükkanları da eski Ramazan gecelerine ayrı bir özellik, renk katardı. Hele genç aşçı çıraklarının uykulu gözlerle dolaşmaları, çok kere yemek tabaklarını dökmeleri, müşterileri güldürürdü ama dükkan sahibini çileden çıkartır, geceleyin oruç korkusu olmadığı için de gündüz tuttukları ağızlarını açar, bol bol bağırıp, çıraklara sövüp sayarlardı. Bekarların eğlenceleri topu topu bu kadardı. Beceriksiz aşçı yamakları da, sahur ve iftar yemeklerini yerken, bekarların hoşça vakit geçirmelerine, gülüp eğlenmelerine neden olurlardı.