Namazın ruhu ve özü, büyük ölçüde unutulmuştur. Bugün büyük kitlenin kıldığı namaz; özden, ruhtan ve maneviyattan uzak, sadece bir şekilden ibaret haldedir.
Sevgili okuyucular, biz Müslüman Türkler'in İslamiyet konusunda en çok yanlış anladığımız ve hatalı uyguladığımız meselelerden biri de, namazdır. Yüce dinimizin temel ibadetlerinden biri olan namaz konusunu, yanlış anladığımız yönlerini tek tek ele alıp inceleyelim isterseniz. Namaz, ilahi huzura çıkıştır Namaz, Müslüman'ın yüce Allah'ın huzuruna çıkışı, onun önünde eğilişi, rukü ve secde ile ona kulluk edişidir. Namaz, insanın Rab'bine hamd ve şükür edişi ve dualarla ondan dilekte bulunuşudur. Namaz, Müslümanlar üzerine farzdır. Namazın şeklinden çok ruhu önemlidir. Namaz kolaydır, caziptir ve insana mutluluk veren bir özelliğe sahiptir. Fakat üzülerek söyleyeyim ki, namaz bu güzellikler içinde bırakılmadı, anlayış ve uygulamalarımızda bozulmalar oluştu. Şöyle ki; öncelikle namazın ruhu ve özü büyük ölçüde unutuldu. En kamil manada namaz kılanlar da elbette vardır. Ancak bunlar azınlıktadır. Büyük kitlenin kıldığı namaz; özden, ruhdan ve maneviyattan uzak, sadece bir şekilden ibaret kalmıştır. İlmihal kitaplarına, namaz hocası kitaplarına şöyle bir bakın. Oradaki namaz bahisleri, baştan sona şekilden ibarettir. Namazda nasıl hareket edileceği, elin, ayağın nasıl tutulacağı, hangi surelirin, hangi duaların okunacağı gibi biçime önem verilmiştir. Fakat bu kitaplarda namazın ruhu, özü hakkında hiçbir şey bulamazsınız. "Kişi namazda ne düşünmeli, o hareketlerin anlamı nedir?" gibi soruların cevaplarını malesef görmezsiniz. Kısacası, namaz ruhsuz bir şekil haline dönüştürülmüştür. Kolaylaştırma yerine zorlaştırma Kur'an-ı Kerim'de, Cenab-ı Hak, "Allah sizin için kolaylık ister" buyurur. Dinde zorluk ve zorlama yoktur. Peygamberimiz, "Kolaylaştırın, zorlaştırmayın, nefret ettirmeyin, müjdeleyin, sevindirin" buyuruyor. Ne acıdır ki, Allah ve Peygamberimiz kolaylık ister ama, hoca efendiler zorluk yaparlar. 2 rekat olan cuma namazı, 16 rekata çıkartılmıştır. 16 rekatı kılıncaya kadar insanda ne manevi haz, ne ruhi heyecan kalır. Bunların yerine sadece bir iyi niyet ve yorulma kalır. Hele de namaz kılan kişi biraz yaşlı ise, bedensel sıkıntıdan, manevi lezzete yer kalmaz. En çok 8 rekat olan teravih namazı, 20 rekata çıkartılmıştır. 13 de gecenin yatsı namazı eklenirse, 33 rekatlık uzun bir namaz olur. Bu namazda menevilik kaybolur, imam efendi hızlı hızlı okuyarak çabuk bitirmeye çalışır, cemaat da devamlı aklından kaç rekat olduğunu, ne kadar kaldığını hesaplamaya çalışır. 33 rekat bittiğinde, herkes içinden tatlı bir "Oh" çeker. Mübarek bir cemaat, baştan sona iyi niyet ve sadece Allah rızası amacı içindedir fakat, yapılan iş o güzel niyete hiç de uygun değildir. Peygamberimiz, teravih namazını 8 rekattan fazla kılmamıştır. Halbuki, namaz ağır ağır kılınsa, huşu ve manevi huzur içinde dualar okunsa ve sadece 4 veya 8 rekat kılınsa daha iyi olmaz mı? Sünnetler de farz oldu Sünnet namazı, fazladan namaz demektir. Peygamberimiz bunları bazen kılmış, bazen terk etmiştir. Buna göre sünnetleri kılmak da sünnettir, terk etmek de sünnettir. Dahası var, sünnetler fazla, nafile namaz oldukları için, daha ziyade evlerde kılınmalıdır. Bütün bunlara rağmen biz, asırlardan beri sünnet namazlarını da farzlarla eşit, hem de camilerde kılıyoruz. Namaz öğretilirken, namazdan söz edilirken, sünnetleri de farzlar gibi sayıyoruz ve yazıyoruz. Hoca efendiler, "Sünneti terk edenler, Peygamberimiz'in şefaatine nail olmazlar" diye vaaz ediyorlar. Halbuki tekrar edelim, sünnetlerin terk edilmesi de sünnettir. "Kılınması dahi iyi değil mi?" diyeceksiniz. İyi değil efendim. Çünkü sonuçta din zorlaşıyor ve insanlar bütün zorluklardan kaçtıkları gibi, zorlaşan dinden de uzaklaşıyorlar. 17 rekat farz namazın üzerine, 20 rekat da sünnet eklenmiştir. Yüce Allah'ın farzından daha fazladır sünnet. Ve bunları terk ederseniz, Peygamberimizin şefaatından mahrum olmakla tehdit edilirsiniz. Sonuçta namaz ruhunu kaybeder, zorlaşır ve insanlar da uzaklaşır. Bir sakat görüş de şöyle: "Ya tam yapmalı, ya terk etmeli. Namazı tam kılmıyorsa, tamamen terk etmeli, çünkü yarım yamalak namaz kabul olmaz." Yani dolaylı olarak, insanları namazdan zorla uzaklaştırıyorlar. Müslüman Türkler, asırlardan beri namaz kılıp, dua ederler. Namaz bir yönüyle duadır. Kulun, Rab'binden dilekte ve niyazda bulunmasıdır. Türkler de, Yüce Allah'a dua ederler, dilek ve niyazda bulunurlar. Ama Allah'tan ne dilediklerini, neler istediklerini bilmezler. Ne istediğini bilmek... Mesela, vitir namazında bir kunut duası vardır. aslında orada kişi, kendine özgü dualar okur. Allah'tan hasta bir yakını için şifa diler, derdine deva ister... Ama bizim halkımız bunu bilmez. Peygamberimiz, namazlarda öozel kişilere, kabilelere dua ederdi. Secdelerde çeşitli özel niyazlarda bulunurdu. Bunlar da bizim için sünnettir. Bizler de namazlarımızda, Rab'bimize özel dualarımızı, dileklerimizi sunmalıyız. Bu sünneti terk edince, şefaatten mahrum kalmıyor muyuz? Sonuç olarak, halkımızın kıldığı namaz büyük ölçüde özünü, ruhunu yitirmiş, zorlaştırılmış, sadece şekillere bağlanmış ve insanların ne yaptığını, Allah'tan ne dilediğini bilmediği hale getirilmiştir. Burada halkımızın iyi niyetinde, samimiyetinde, Allah rızası istemesinde zerre kadar şüphe yoktur. Burada hata onların değil, öncelikle din adamlarımızındır. Hiç olmazsa 1 vakit... Öncelikle şu yanlış yargıyı düzeltelim: "Namazı ya 5 vakit kılacaksın, ya terk edeceksin." Böylesi sözler yanlış ve zararlıdır. İnsanları İslam'a ısındırmaz, aksine uzaklaştırır. Sonra böyle bir laf etmeye kimsenin dinen hakkı yoktur. Hiç kimse, Allah'ın savcısı veya avukatı değildir. Allah'ın ne savcıya, ne de avukata ihtiyacı vardır. Biz insanız, melek değiliz. İnsanlar hata da yapar, günah da işler, güzel ve yararlı işler de yapar. Bu bizim yaradılışımızın icabıdır. Allah böyle yaratmıştır. Önemli olan, insanın iyi niyetli olması, daima iyiliğe, doğruluğa, yararlı ve güzel işlere doğru yönelmesi, buna gayret etmesidir. Namazı 5 vakit kılamayan, 4 vakit kılar, o da olmuyorsa 3, 2 hatta 1 vakit kılar. Ama elinden geldiği kadar tam kılmaya çalışır. İnsana "Ya tam kılacaksın, ya da terk edeceksin" denilemez. Hatta insan günde 1 vakit de kılamıyorsa, cumadan cumaya kılmalı, her boy abdesti aldığında kılmalıdır. Kısacası, insan Allah'ın yüce huzuruna arada bir de olsa çıkmalıdır. Allah'ın affı ve rahmeti sınırsızdır. Ondan ümüt kesilmez. 17 rekat farz namazın üzerine, 20 rekat da sünnet eklediler. Sünneti, Yüce Allah'ın farzından daha fazla hale getirdiler.
Önemli olan; insanın iyi niyetli olması, daima iyiliğe, doğruluğa, yararlı ve güzel işlere doğru yönelmesidir.
"Rab'binin kelimesi (Kur'an) doğruluk ve adalet bakımından tamdır. Onun kelimelerini değiştirebilecek yoktur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir." (En'am Suresi: 115)
"İnsanların peygamberlerden öğrene geldikleri sözlerden biri de: 'Utanmadıktan sonra dilediğini yap!' sözüdür." (Hadis-i Şerif)