Ramazan'ın ilk cuması, Eyüp Sultan Hazretleri'nin türbesi ziyaret edilir. Şüphesiz eskiden bu ziyaretler çok daha renkli idi. Bugünkü vapur, otobüs, otomobil gibi araçlar olmadığı için varlıklı kimseler faytonları ve geri kalanlar da yaya olarak, Eyüp yollarına düşerlerdi. Eyüp Camii ve avlusu, önündeki küçük meydan, bir ana-baba günü olurdu. Çok kişi namaz kılamadan, hatta türbe ziyaretini yapamadan geri dönerdi. Bundan 20 yıl kadar evvel, bazı açıkgözler türemişti. Erkenden gelip, cami içinde yer tutarlar, sonra kalabalık olunca içeriden biri dışarı çıkar, camiye girmek için çırpınanlardan paralı olanları gözlerine kestirerek, yanlarına yaklaşıp şöyle bir pazarlığa girişirdi: - Bizim arkadaşlar içeride yer tuttular. Sevabına size bırakalım. Ne verirsiniz? Yer karaborsacılığının bile yapıldığı Eyüp Sultan Hazretleri ziyaretlerinde, eski Ramazan ziyaretlerinin bugünkünden farklı, renkli bir tarafı da ziyaretçiler arasındaki tip ayrıcalıkları idi. Gerçekten de bu ziyaretlerde çok renkli insanlar vardı. Eyüp Sultan Türbesi, bütün İslam aleminde meşhur olduğu için, her taraftan Müslümanlar gelirdi. Türkistan'dan, Kafkaslar'dan, Kırım ve Kazan'dan, Romanya'dan, Yugoslavya'dan, Fas, Cezayir, Tunus, Libya, Mısır, Suriye ve Bağdat'tan bile gelenler olurdu. Eyüp Sultan ziyaretinde iken, bir Türkistanlı'nın başına şöyle bir olay gelmiş: Türkistanlılar'ın kullandıkları Türkçe, bizim Türkçe'yi pek tutmuyor. O Türkistanlı da, İstanbul'a ilk kez gelmiş, yol-iz bilmiyormuş. Rastladığı bir İstanbul bıçkınına, "Eyüp Usta nerede?" diye sormuş. İstanbul'un bıçkın delikanlısı bakmış ki anlaşmaları mümkün olmayacak; "Dur ben seni götüreyim" diyerek, Türkistanlı'yı peşine takmış ve o civarda Eyüp Usta diye anılan bir saraca götürmüş. Eyüp Usta, pek yaşlı değilmiş, fakat ak sakallıymış. Zavallı Türkistanlı da onu Eyüp Sultan Hazretleri sanarak, kapanmış Eyüp Usta'nın ayaklarına. Eyüp Usta, adamcağızın derdini neticede anlamış ama, o zamana kadar da akşam olmuş.