Eyüp'te ölmüşüm bir gece vakti.. Orada bulmuşlar beni.. Ölü hallerimi.. Cesedimi.. Mezarlara, servi ağaçlarına çok yakın bir yerde.. Boylu boyunca toprağa uzanmış, artık yok bir ben.. Ölmüşüm işte! Nedeni, niçini belli değil.. Sadece ölmüşüm.. Aç, kapa parantez "bir ölü" .. Eyüp'te bir gece vakti.. Ellerim, yüzlerim her taraflarım toprağa, çamura, karlı bir karanlığa bulaşmış hallerde.. Öyle suskun kalakalmışım, birilerine bir şeyler diyemeden.. Çok vakitsiz, çok apansız ölmüşüm.. Öldürülmüşüm dostlar, kardeşler! Ölmüşüm değil, öldürülmüşüm.. Kısa bir süre öncesinden bu yana, şimdilerde börtüböceklerle koyun koyuna.. Aylardan Ocak değil mi? Yıllardan 1996 olmalı.. Hava benim buralarda soğuk, buz.. Söylerlerken duymuştum otopside, kaburgalarım kırıkmış çok fazla.. Beynim kanamışmış.. Böbreklerim filan harap.. Dört bir yanlarım çarık, çürük..
Döverek öldürmüşler.. Ölürken birisi tutmamış elimi.. Bir mendil silmemiş terleyen alnımı.. Birileri çığlıklanmamışlar.. Bir kuş uçmamış.. Bir çocuk ağlamamış.. Bir sevgilim bile yokmuş hüzne duracak.. Her şey birdenbire olmuş.. Çok ansızın, apansızın.. Şairin dediği gibi olmuş her şey: "Alnımdaki bir ter damlası konuşacak../Yorgun öldüğüme dair.." Gazetedeki masamı çiçeklemişler arkadaşlar.. Ölülerin gördüklerini, duyduklarını ve dahi ağladıklarını bilmez miydiniz? Beni, ölü ölü ağlattılar.. Ölü ölü ağladım.. Gazetelerde okudum, televizyonlarda seyrettim bir bir her şeyleri.. Mesleğe başladığımdan bu yana bütün telaşelerim, koşuşturmalarım, en küçük bir haber için yorgunluklarım, hep boşunaymış.. En büyük haber, kendi ölümüm olmuş.. O haberlerin altında kendi imzam olmasa bile, yine bana dair.. Anlatılara göre kuşkuluymuş ölümüm.. Rivayetlere göre öldürülmüşüm.. İşin gerçeği, ama böyle, ama öyle ölmüşüm işte.. Ölmüşüm; dövülerek, sövülerek, çok aşağılanarak, çok hırpalanarak.. Yerde, toprağın üstünde, fena bir soğukta, üstüm açık, sararmış, morarmış, çok yorgunargın bir ölü olarak bulmuşlar beni.. Kaburgalarım kırıkmış, beynim kanamış.. Ciğerlerim, böbreklerim harap.. Otopsi masasında, söylerlerken duymuştum.. Neden? Niçin? İşim haber izleyip, haber yapmak olan bir gazeteci iken, böyle ölümü hak edecek ne yapmışım? İşim haber yapmakken, haber olmuşum.. Ölmüşüm! Oysa o yaşlarda, gündemimde ölüm denilen bir şey yoktu.. Ve kendi ölümüm.. Hani yaşamak denilen bir şey var ya, onda karar kılmışlığım bitmiş.. Yaşamak ki, öyle pek cafcaflı, ballıkaymaklı, dört başı mamur olmasa bile yaşamak.. Severek, sevilerek, koşup koşuşturarak, çalışıp çabalayarak bir yaşamak.. Bir kızın, hafif terli ellerinden tutarak, gözlerinde o yıldız yıldız gökyüzünü bularak.. Şarkı söyleyerek, türkü çığırarak.. Bir Şehir Hatları Vapuru'nun kıçında, pervane gürültülerine karışarak.. En ufarağından, en teferiğinden mutluluklardan büyük hazlar alaraktan.. İki kadeh içerek, üç kalem dövüşerek.. Kah gülerek, kah ağlayarak, ama şöyle, ama böyle yeni doğan günlere "Merhaba.." sarkıtarak, yaşamak vardı be canlarım! Ölümüm zor bir ölüm oldu.. Ben hiç bilemedim, hiç anlayamadım.. Aşağılayıcı, anlamsız ve nedensiz bir ölüm.. Çok sapasağlamken öldüm, öldürüldüm.. Dövülerek, sövülerek.. Eyüp'te bulmuşlar cesedimi bir gece vakti.. Oralarda bulmuşlar.. Mezarlara, servilere çok yakın bir yerlerde.. Boylu boyunca toprağa uzanmış; kar, yağmur, çamur, kalbim incinmiş, kaburgalarım kırık, ciğerlerim, böbreklerim ezilip parçalanmış ve beynim kanamış bir durumlarda.. Neden, niçin?
Vurularak öldürülmek.. Bu yukarıdaki, benim 8 yıl önce yazdığım bir yazıdır.. Orada konuşan, Metin Göktepe isimli bir gazetecidir.. Haber peşindeyken gözaltına alınan ve sonra polislerce dövülerek ölümüne sebebiyet verilen genç bir gazeteci.. Ve öldürenleri, çok zaman alsa da, sonunda anası kadının ve meslektaşlarının büyük gayretleriyle mahkemeye çıkartılıp yargılandılar ve mahkum oldular.. Ama ne fayda? Ve imdi şu günlerde, bir ikinci gazetecinin daha ölümü.. Bu, dövülerek değil, kurşunlanarak.. 5 yerinden delikdeşik.. Hem de hiç bilmediği bir coğrafyada, kendi gökkubbesinden uzaklarda.. Bir Kızılay yardım konvoyuyla Irak'a, oralardaki perişan insanlara, aç çocuklara ekmek su, ilaç götürürken.. Yardım götürdükleri tarafından öldürülmek? Dehşet lanetler okumuştum 15 gün önce o ilk haberi duyduğumda.. Ve daha 34 yaşında, vücudunda 5 kurşun, önceki gün toprağa verildi Mustafa Pekcan.. Biriki gazetenin iç sayfalarında tek sütuna sıkıştırılmış küçük bir haber oldu ölümü.. Hepsi hepsi o kadar.. Kızılay, ailesine daha bebecik çocuğuna bakar yardım eder mi acep? Biz gazetecilerin kendi ölmelerimiz kendimize yetmezmiş gibi, bir de öldürülmelerimiz.. Koyuyor insana.. Çok koyuyor..