
İpsala önemli bölgedir valla. Çünkü her şey bir yana koca bir sınır kapımız var orada. Türkiye'den Yunanistan'a açılan bu devasa memleketin en gösterişli, estetik, bakımlı sınır kapısı olmasıyla da mühim. Eh kapısı bunca değerli bir ilçenin kendisi nasıl da
'kıymatlıdır' diyor, seçim muhabbetine savuruyorum satırlarımı.
"Önce bir randevu alsam başkandan" deyip telefon açıyorum belediye santraline ve macera başlıyor:
- Alo İpsala Belediyesi mi? - Hee ne istedin...
- !!!!!!!! - Kimsin?
- Kardeş kusura kalma sesim kısık geliyor faka... Ardından surata kapanan bir telefon sesi
"küüüt". Herhalde hat düştü deyip yine arıyorum. Aynı davudi ses yine karşımda
- Ne istersin be adam? Herkes yemekte 1 saat sonra ara...
- Belediyede kimse yok mu yani? - Yok dedik ya...
- Kardeşim ben gazeteci Savaş Ay halkla ilişkileri rica edeceğim... - İsim soy ad söyle...
- Söyledim ya Savaş Ay dedim... - Kimi arıyorsan onu söyle...
- Bey kardeşim ismini nereden bileyim halkla ilişkilere kim bakıyorsa onu bağla... - Get işine bee (küüüt)...
BELEDİYE "KÜÜÜT İŞLERİ" Telefon yine suratıma kapanıyor ben de delleniyorum. Kafaya taktım ya yeniden çeviriyorum...
- Bana bak saygısız adam seni başkana söyleyeceğim. - Sen bana ver bakayım şu telefonunu...
- Vereyim yaz bir kenara 0532 5... Daha tamamlayamadan yine
"küüüt". Durmak yok yola devam diyor yeniden çeviriyorum. Bu defa bir bayan sesi...
- Hanımefendi ben gazeteci Savaş Ay'ım. Halkla ilişkilere ulaşmak istedim oradaki bey devamlı suratıma telefon kapatıyor... - Siz de aramayın öyleyse...
- Hııı! - 1 saat sonra gelecek herkes,
- Başkanın özel kalemini bağlayın lütfen... - Bağlayamam şimdi yemek zamanı...
- Bakın siz de çok kaba konuşuyorsunuz. Adınız neydi acaba... - Gerek yok adıma filan (küüüt)...
YA PEHLİVANSA Afakan basıyor arkadaş. Ömrümde böylesini görmedim iyi mi? İnat oldu madem tekrar arıyorum yine o adam...
- Sen bana kim olduğunu söylesene ben seni gelip bulayım biraz sonra... - Ben zabıta Cemil bekliyorum gel...
Yahu şimdi giderim gitmesine de adam eski pehlivanlardan filan çıkar da beni el ense yapıp, çırpıp, kravat takar, tuşlarsa ne ederim aney.
BAŞKAN ANKARA'DA Aklıma başka bir şey geliyor ve yerel medyadan arkadaşları arayıp başkanın cebini alıyorum. Sonra onu ta Ankara'dan bulup anlatıyorum meramımı. Bu arada
Zabıta Cemil'i de şikayet ediyorum elbette.
- O çocukların kulağını bir çekiverin başkan ayıp ediyorlar... - Tamam, Savaş Bey. Ben şimdi yardımcımı arayıp size istediğiniz fotoğrafları ve bilgileri vermesini sağlayacağım.
Az sonra telefonum çalıyor ve yardımcı arıyor...
- Buyurun... - Savaş Bey başkanım beni aradı...
- Evet... - Galiba fotoğraf ve yapacaklarıyla ilgili bilgi istemişsiniz...
- Evet projelerini filan açıkladığı bir konuşma metni rica ettim... - Yok öyle şey...
- Efendim... - Resmi var ama konuşma metni yok...
- Nasıl yani başkan neler yapacağını anlatmıyor mu seçmenlere... - Başkanımız 3 dönemdir başkan zaten...
- Yani? - Yaptıklarımız ortada diyor...
- Ya yapacakları? - Onu da zaman içinde görürler diyor...
- İyi de zamanı beklemez ki bizim gazete... - Bana söylediği bu...
- Peki basın toplantılarında, adaylığı açıklandığı filan anlattığı bir şey yok mu? - Yok...
- Ne yazacağım peki ben? - Onu ben bilmem. Başkan bana böyle talimat verdi.
- Siz söyleseniz birkaç projeyi... - Ben söyleyemem. Başkanın kafasında vardır bir şeyler elbette ama biz bilmeyiz onları...
- Zabıta Cemil meselesini anlattı mı? - Söyledi ama tanımamışlar sizi...
- Defalarca tanıttım kendimi ama... - Televizyondan bildiğimiz sesi duymayınca...
- İyi de sesim kısık kusura kalmayın dedim kaç defa ama hep yüzüme kapattı... - Tanımamıştır...
- Kardeş... - Buyurun Savaş Bey...
- Size bir şey diyeceğim... - Buyurun...
- Yok yok, size değil de İpsala halkına bir şey diyeceğim... - Deyin...
- Allah size kolaylık versin ey İpsala halkı. (küüüt) Ama bu defa benden ohhh!.