Küresel ekonomik kriz gelinceye kadar, konuşulan en önemli sorun küresel ısınmaydı. Kutuplardaki buzulların erimesi, birtakım iklimsel değişiklikler, bilim adamlarının alarm zillerini çalmaya başlamasına sebep olmuştu. Elbette politikacıların büyük kısmı bilim adamlarına uzunca bir süre kulak asmadı. 1997 yılında Japonya'nın Kyoto şehrinde imzalanan protokol, sanayileşmiş ülkelerin atmosfere saldığı karbondioksit, metan gibi sera etkisi yaratan gazların azaltılmasını öngörüyordu. 2005 yılının Şubat ayında Rusya'nın da imzalamasıyla yürürlüğe giren protokole dünyanın en fazla sera gazı üreten ülkesi ABD hala imza atmazken, Türkiye de gerekli adımı attı ve protokole dahil oldu. Vergilendirme değişecek mi? Kyoto Protokolü'ne imza atan ülkeler, karbondioksit gibi sera gazlarını azaltmak üzere birtakım önlemler almayı kabul ediyor. Bunlardan biri de ulaşımda daha çevreci araçların ve yakıtların kullanılması. Bu ise son derece çetrefilli bir iş. Hibrid ya da elektrikli araçlar yaygınlaşmadıkça, karayollarında kullanılan araçların emisyonlarını düşürmek çok zor. Bunu sağlamak için tüketicilerin bu tip araçlara yönlendirilmesi gerekiyor. Ancak, bu araçlar pahalı olduğu için ithal edilmiyor. İş yine dönüp dolaşıp vergilendirmeye geliyor. Eğer çevreci araçlara özel vergi uygulaması yapılmazsa hedeflere ulaşmak, şimdiki teknoloji ve yakıtlarla imkansız.