İstanbul böyle kapışma, atv de uzun süredir böyle reyting görmemişti. Adanalı, ilk haftasında fena girdi ekrana... Hem AB'de hem tüm izleyicilerde birincilik koltuğuna oturdu. Vallahi ilk bölümü soluksuz izleyen bir izleyici olarak bu başarıyı da fazlasıyla hak etti. Bu hak edişin geçerli sebepleri vardı. Bence bunların başında senaryonun zenginliği göze çarpıyordu. İki eski dost Adanalı ve Aliş, polis kolejini bile birlikte okumuş, ardından yolları ayrılmış. Hatta hayat onları öyle bir savurmuş ki, biri gözü kara bir kanun adamı diğeri de azılı bir suçlu olmuş. Adanalı ve Aliş, Uzakdoğu'nun büyülü felsefesi ying-yang'ı getirdi benim aklıma. Adanalı çok iyi bir polis ama çalıştığı birlikte çalıştığı insanlar gidişini balonlarla ve göbek atarak kutluyor. Çünkü geçimsiz, yalnız çalışmayı seviyor. Kimseye bağlı değil, üstleri sürekli uyarılıyor. Yıllar önce bir kadını sevmiş, hâlâ onun fotoğrafını saklıyor. Ancak bu kadından ayrı, bir ihtimal yine huysuzluğu ve geçimsizliği devreye girmiş. Aliş ise kendine bambaşka bir dünya kurmuş. Adamları ona sadık... Yalnızlığı değil, bir çetenin başı olmayı seçmiş. Bir taraftan eski Türk filmleri izleyip ağlıyor. İyi adamımız Oktay Kaynarca belki ama bence Aliş'i de seveceğiz. Üstelik bu gerçek hepimizin kafasını karıştıracak. Mehmet Akif Alakurt'un oynadığı azılı suçluyu ileriki bölümlerde Robin Hood'laştıracak bir olay örgüsünün kokusu geliyor burnuma... Bu arada müzikler şahane!