İçimdeki Kalabalık, Gamze Güller'in Turkuvaz Kitapçılık Yayıncılık'tan çıkan ilk kitabı. Güller; İçimdeki Kalabalık'ta yalnızlık ve içyolculuğu betimliyor, kurguyu kendine yola çıkarak yapıyor.
* Öykülerinizde betimlemeye oldukça fazla yer veriyorsunuz. Bu öyküler bir aşkın mezarını içine kazan bir kadının öyküsü gibi midir? Biraz öyle, biraz da kendi hayatının kontrolünü kendi eline almaya çalışan bir kadının öyküsü.
* Başlangıcı ölümde bulan bir kadının mı? Bir yaşam yolculuğuna paralel bir yazı yolculuğu... Evet ironik aslında ama yeni bir başlangıç için geçmişini öldüren bir kadın...
* Sevmek bir intihar isteği olabilir mi? Aşk bir intihar tasarısıdır demişti şair... Sevmek biraz da acı çekmektir; her zaman ve daha fazla acıya götürebilir insanı. Bazen o kadar yakıcı olur ki, ölüm çare görünür...
'ÇOK SEVEREK YAZDIM' * "Seni sevdim dünyayı sevdim" der bir şiir... Sevmek imgesi insanı dünyayla barıştırır çoğun... Bende öykü kişisini bambaşka bir yola sürüklüyor.
* Hep bir iç konuşma var öykülerde... "Halının çiçekleri üzerinde yürümeye çalıştım! Bizim evde hiç çiçek yoktu", "Bu ışıktan yolun beni dışarı çıkaracağını hayal ettim" cümleleri mesela... İç konuşmayla daha kolay anlatıyorum sanırım, daha rahat dağılıp toplayabiliyorum yazdıklarımı ve iletmeye çalıştıklarımı daha samimi ifade edebiliyorum... Alıntıladığınız cümleleri çok severek yazdım, hissederek...
* 'Ağrı' adlı öykünüzde gözlem, aynı zamanda herkesi biraz yargıladığınız bir iç hesaplaşma gibi... Evet, çocuğun gözüyle tüm ev halkını anlatıyorum aslında.
* "Git gide koyulaştım..." Bu iç sıkıntının yoğunlaştığı tümceler... Evet; evin kasveti, kapalılığı ve eve çöken ağrının gerilimi...
* Burada siz kendinizi mi anlatıyorsunuz? Kötü bir migrenim var ve çocukken de migrenli annesi olan arkadaşlarımın evinde benzer şeyler görürdüm. Hep bir çocuğum olsa migreni olan bir anneyle neler yaşar, diye düşünürdüm. Bundan sonrası kurgu elbette ama ağrı gerçek.
* "Neyin cezasını çekerdik bilmiyorum!" cümlesi çok ağır... Ve "Böyle bir evde büyümektense doğmamayı tercih edebilir bir çocuk!" Evet çok ağır, çünkü aslında annenin görüşü bu. Anne doğmamış bir çocuğun izinden yürüyor ve her şeye dışarıdan bakıyor, kendiyle ve evdekilerle hesaplaşıyor...
* Neden hesapların hep arkasındaki ses bir kadının iç sesi? Bir kadının iç hesaplaşmasını anlatmak benim için daha kolay, içimden bulup çıkardığım şeyleri çeşitlemek de öyle... Ama kadınların daha çok sorguladıklarını ve her şeyi didiklediklerini düşünüyorum. Biz illa çözmeye çalışırız her şeyi. Konuşmak, düşünmek ve anlamlandırmak üzerine dünyalar kurarız ve bazen abartırız... Evet... Yaşamı, olayları, konuşmaları bazen küçücük sözleri bile... Çözmeden rahat edemiyoruz sanırım sorgulama bizim doğamızda var... Elbette erkekler de sorguluyor pek çok şeyi ama üzerinde duruş şeklimiz farklı sanırım
YENİ DÜNYALAR YARATMAK * Evet erkekler sorguluyor, siz didikliyorsunuz!!! Ama ben ayrıntılardan yeni dünyalar yaratmaya çalışıyorum, didiklemek işime yarıyor. İlişkilerin temel sorunları da bunlar sanırım.
* "Otel" adlı öykü bir yalnızlık öyküsü ve bir yapının insanın hayatındaki yerini açımlıyor... Otel benim en sevdiğim öykülerden biri... Evet bir yalnızlık öyküsü, hem de bir mimar için iç dökme öyküsü de denilebilir. Gerçekten de bir otel şantiyesinde çalışırken yazdım onu ve o otel hala ayakta... Dışarıdan bakıldığında basit gibi görünen şeylerin aslında ne büyük zorluklarla yapıldığını anlatmak istedim.
* "Otele bakmaya devam ediyorum!" tümcesi ne güzel... Binalar çocuğunuz gibi olur gerçekten de, kıyamazsınız... Özene bezene zorlukla inşa edilirler ve her şey gibi kolayca tüketilirler.
* İçimiz gibi, duygularımız gibi, alıştığımız şeyler gibi... Emek verdiklerimiz gibi... Evet emek hep hor görülüyor, ne acı hor... İçinizden bir şeyler de yitip gidiyor her seferinde.
* İç yolculuklar... İnsanın en iyi yolculuğu kendi içine yaptığı yolculuk muymuş? Aslında en zoru ve bitmek bilmeyeni
* Hep bir iç hüzün var cümlelerinizde... Hüzün iç yolculukların kapısını açar, kendini tanımayı öğretir insana. İç öykülerin sonu korkutuyor beni.
YOLA KOYULMA DUYGUSU * Ölümün Rengi kitapta yer alan öykülerden biri. Her şeyin bir rengi var mıdır gerçekten? Benim için evet; renklerle imgeler bir arada zihnimde.
* Ayrılık nedeni olan tarafı öldürmeyi düşünmek zor ikilem. Çok sevdiği birinin kaybı... Ona neden olduğu için birini öldürmeyi düşünebilir insan... Ama kayıplar kayıplarla telafi edilemez.
* Yüzümüz yaşadıklarımızı gösterirmiş. Yüzümüzde ne olabilir ki? Yüzümüzde yaşadığımız her şeyin izleri var. Her yere taşıyoruz onları beraberimizde.
* Nereye gidersek o şehir arkamızdan mı gelir? O yüz bizi bırakmaz mı hiç? Nereye gidersek gidelim taşıdığımız her şey bizimle gelir... Anıları uyandırmamak en iyisi... Yoksa yine peşimize takılırlar...
* Yazıyı bir serüven gibi algılıyorsunuz. Evet, bir serüven benim için. Yola koyulma duygusu...