Şöyle bir ekonomik krizin merkezine, yani Amerika'ya gidelim dedik.. O arada Beşiktaş'ta da Ertuğrul Sağlam gitti, Mustafa Denizli geldi. Bize de gidene "Güle güle, yolun açık olsun" gelene de "Hoşgeldin" demekten başka ne düşüyor ki? Ama bu filmi son sezonlarda devamlı izliyoruz. Hayırlısı olsun.. Siyah-Beyazlılar'da genç yetenekler Aydın, Batuhan, Serdar sakatlıkları nedeniyle kadroda yoklar. Denizli plastik zemin handikapı yüzünden takımı 2 gün önceden Ankara'ya götürerek bir doğruya imza atarken hafta boyunca altını çizeceğim doğru şeyler de söyledi. Mesela; "Ne lüzum var 8 yabancıya, 6 tane yeter", "Seric gereksiz transfer", "Toraman, Gökhan (İbrahim Kaş'ı unutmuş) varken bu kadar paraya iki stopere gerek yok." Neyse, maça geçelim. Oyun çok üstün bir tempoda başladı. 13 dakikada G.Birliği gibi bir takıma deplasmanda 3 gol. Şapkalar çıksın. Denizli bir söz daha söylemişti: "Ben enkaz devralmadım." Beşiktaş'ın kondisyonu mükemmel. Sahanın her yerinde amansız bir pres var. Gençlerbirliği gibi çok koşan, genç bir takım bile şok halinde. Maçın ikinci yarısında sanki formalar değişti. Gençlerbirliği bütün hatlarıyla bastırmaya başladı. Ümit Milli oyuncu Mustafa penaltıyı yaptırıyor ve skor 3-1 oluyordu. Bobo, Uğur ve Ali Tandoğan takviyeleri Beşiktaş'ın ikinci yarıdaki oyun kalitesini yükseltmeye yetmedi. İlk yarı Beşiktaş'ın ikinci yarı ise Gençlerbirliği'nin futbol üstünlüğüyle geçerken Mustafa Denizli çocukluğundan beri aşık olduğunu söylediği Siyah-Beyazlı takımla ilk maçında sahadan 3 golle ve 3 puanla ayrılıyordu. Bu sonuçta 3-5-2 sisteminin ve hücuma yönelik oyun anlayışının katkısı da unutulmamalıdır.