Marka tasarımcısı Sedef Çalarkan, kıyafetinden takısına, ayakkabısından çantasına kadar bütün kadınların birbirine benzediğini söyledi.
Osm@n ve Genç Osm@n markalarıyla adından söz ettiren Sedef Çalarkan, şimdi de Kaşıkçı Elması'nı kadınların hizmetine sunuyor. Biz de Çalarkan'ın kapısını çaldık ve markalaşmadan, Türk kadınının giyim zevkine kadar her şeyi konuştuk.
* Turizm okuduktan sonra konsept tasarımcısı olmak nereden aklınıza geldi? Çocukluğumdan gelen bir durum bu. Yaratıcılık, tasarım; tamamen insanın doğasında olan, sonradan edinilemeyecek bir yetenek. Okuyarak ve eğitimden geçerek bunu daha teknik hale getiriyorsunuz. Turizm okumam bana çok yaradı. Seyahat etmeyi, gezmeyi, tarihi çok seviyorum. Zaten tasarımlarıma bakarsanız ya bir camilerin tavanları ya kiliselerin tavanları var. Dekorasyondan çok etkileniyorum.
* Osm@n markasının yaratım süreci nasıl oldu? Osm@n'ı yaratırken Osmanlı olayı bu kadar popüler değildi. Bir markanın gençlere hitap etmeden yükselmesi mümkün değil. Ben de modayı teknoloji ile birleştirdim. Nedeni de gençleri yakalamaktı. Çünkü gençler ipod dinliyor, bluetooth kullanıyor. Padişahı düz koysaydım bu kadar ilgilerini çekmezdi.
* Kaşıkçı Elması'nı da tasarımlarınızın içine aldınız... Kaşıkçı Elması inanılmaz derecede satıyor. Satış rekorlarına gidiyor. Tişört ve çanta üzerine bastığım modeliyle patentini de aldım. Hem Türkler hem de yabancılar çok sevdi. Çünkü insanların ulaşamayacağı bir şey. Kadınlar lüksü seviyor. Orası kesin. Özellikle bizim insanımız lüksü çok seviyor. Benim yaptığım işler hep akılcı işler. Milyoner Fuarı'na da bununla katılacağım. Çok eğlenceli bir şey oldu bana göre.
* "Ben moda tasarımcısı değilim, konsept tasarımcısıyım" diyorsunuz. Çok doğru. Ben bu konuda tekim. Bunun bir diğer adı aslında endüstriyel tasarım. Ama benim endüstriyel tasarım eğitimim yok. O yüzden de ukalalık yapıp, "Ben endüstriyel tasarımcıyım" demiyorum. Konsept tasarımcılığı da aslında şöyle bir şey. Ben mağazamın da dekorasyonunu yapıyorum, kahve fincanı da tasarlıyorum. Bir tek moda tasarlamıyorum, hayatı da tasarlıyorum.
* Tuğba Erbil'le Tuğbana markasını nasıl oluşturdunuz? Ben Tuğba'nın düğününü süslemiştim. Tanışıklığımız oradan geliyor. Bir marka kuralım fikrini verdi, "Sen de buna tasarım yap" dedi. İlk koleksiyonu yaptık. Çok güzel oldu. Cavalli'nin modelini getirtti. İkinci koleksiyon da Ece Sükan'la yapıldı. Hâlâ da dükkanımda satılıyor ürünleri.
* Ürün tasarlamak istediğiniz ünlüler var mı? Mesela Demet Akalın'a discoball küpe yapardım. Tişört de olabilirdi. Acayip şeker bence. Herkese uygun bir durum var. Mehmet Ali Erbil'e kolonya yapmak isterdim.
* Kimlerin giyimini beğeniyorsunuz? Bu çok zor bir soru. Çünkü kimseyi beğenmiyorum. Ama Biricik Suden, Nihan Gencer, Hande Ataizi tarzını beğendiğim kadınlar. Haftalık dergileri açtığım zaman şok oluyorum. Hiçbir doğallık yok. Denize giderken giydikleri, taktıkları korkunç. Bir yerde dur vardır. Kimse durmuyor. İnsanlar marka kurbanları olmuş. Bir mekana giriyorsun aynı çantayı 30 kişi takmış. İnsanlar yorumlarını katmıyorlar giyimlerine. Ben böyle kadınlar görmek istemiyorum.
* Size göre Türk kadını nasıl giyiniyor? Kadınların hepsi birbirine benziyor artık. Saçlar, kıyafetler, makyaj, aksesuar her şey aynı. Taklit etmeyi seven bir ülkeyiz. Osm@n ilk çıktığı zaman, "Aman Osman mı?" diye ağız burun kıvırdılar. Kral Henry koyarsan giyer. Amerikan Bayrağı taşır, Türk Bayrağı taşımaz. Böyle bir yapıdayız biz. Para el değiştirmiş durumda. Mesela çanta ustası kalmadı artık, sadece taklit çanta yapıyorlar. Gerçi eminim bu görgüsüzlük sonunda geçecek.
* Tasarımlarınızı kimler giyiyor? Ayşe Özyılmazel giyiyor. Hemen hemen her tasarımım var onda. Ajda Pekkan, Gülben Ergen, Hande Ataizi, Funda Arar gibi isimler var ilk aklıma gelen. Her kesimden insan geliyor açıkçası.