Tam da "bayram geldi gitti ama neyime?" diyecek vaziyetler hakim. Nereye mi? Nereye olacak,
aklımıza, fikrimize, ruhumuza, duygumuza ve hatta işi ilerletirsek
yurdumuza. Fersiz gözler Çıkın sokağa insanların suratlarına bakın. Ya da bir kenara sotalanıp gelen geçenin yüzünden ne düşündüğünü, ne yaşadığını çıkarmaya bakın.
Mat, soluk, boş bakışlar.
Asık çehreler, gülümsüz fersiz ağızlar, gözler.
Herkes sanal bir yağmurdan kaçarcasına ürkek, telaşlı, sinik, pısırık.
Göğsünü ileride tutan, durumunu
çaktırmak istemeyenlerin sahte vücut diline, yüz ifadesine zaten kanmayız ki.
Herkesin olmayı istediği yerde olanların neredeyse tümü oldukları yerin ağırlığı, stresi, sorumluluğu altında
ezim ezim ezilmekte. İçten kahkahalar, koşulsuz gülüşler, samimi sıcak ilişkiler nicedir
sofada, sofrada, ortada yok. Tam kafana Yaşamın her bir köşesi mayın tarlasına dönmüş. Nereye basarsan bas ayağın mayına çarpıyor.
Ya kendinle, ya çevrenle, ya ahalinle ilgili bir dert, bir sıkıntı uçup tam kafana konuveriyor. Sen ricat ede ede gelip sıkıştığın
dar alanın, küçük dünyan, ya da her nerede, hangi sığınma noktasındaysan kabus gibi sızıp gelip orada da yakalıyor seni meseleler.
Yanmaktasın Kafani boyan belki bir lunaparkin boyulan aletlerinde hunkuren cocuk resimleri. Ya da sokaklarda kolpa yapan baldiriciplak bir alay yol kesicinin guvenlik kameralarina sizan itlikleri. Bunlara da baksan esas olarak parasızlık, yolsuzluk, huysuzluk, vefasızlık falan filan gözüken. Yani her ne şekle bürünürse bürünsün, insansın ve elbet etkilenmekte, şaşırıp,
içten içe yanmaktasın.
Veee... İşte bu ahval şerait içinde,
tuz biber kabilinden bir de bayram tüketiyoruz. Ne yapacağız peki? Yaşamda olup bitenleri, sarsıp üzenleri son günü akşamında birakip
bıçakla kesip, devrisi güne, yani bayramertesi
günlere pür neşe, sağlam moral, kıpırdak yüreklerle mi, gireceğiz?
Tablet halinde Yoksa bu hallerde olana zaten her gün bayram."
Dellendik tekmil olarak" deyip, aynen devam mı edeceğiz?
Ne yazık ki size sunacağım
sihirli bir formül, tablet halinde yutup rahatlayacağınız bir
tılsımlı önerim yok.
Panayır burada Tek söyleyebileceğim bütün bunların
kocaman bir oyun olduğu. Hayat dediğimiz şeyin düşsel bir sahnede bizim de katılmamızla
çeşitlenen bir panayırdan farksız olduğunu düşünebilmek.
Bugün varız, yarın yokuz derler ya. İşte tam da bu lafı alıp, damarlarımızda kan diye dolaştırıp yüreğimizi, beynimizi ikna etmeliyiz. Her şey gelip geçici. Biz de öyle, herkes de öyle. Bütün ağırlığı öz bedenimizle kaldırmaya çalışmak ezer sonunda bizi.
Becermeye çalışmak Kan ağlasak da;
sakin, ılıman, umutlu olmayı becermeye çalışmak. Belki asla becerememek ama becermeye çalışmak. Hiçbir işe yaramasa şu
duygu, düşünce züğürdü hallerimize teselli olur. Az şey değil ki bu da.