"Bayram üstü bir bakayım" diyerek İstanbul'un eeen büyük 3 alışveriş merkezine birden gittim. Reklamları olsun için değil, heybetleri bilinsin de öyle okunsun diye adlarını vereyim: İlkin Koçtaş'a sonra Metro'ya en sonunda da Ikea'ya yaptım gözlem gezilerimi.
KARINCALAR EVLENİYOR
Memnuniyetle tarassut ettim ki ahali hayli keyifli bir 'aldı-verdi' seferine çıkmıştı. Anne, baba ve kaç kardeşlerse o kadar çocuklu çekirdek aileler yer yer hala, yenge, enişte, kayınço, yeğen, dayı, görümce, elti, yan komşu, bi tanıdığın oğlu takviyesiyle birleşmiş, mekanlar karınca düğünü kıvamına ermişti.
KEL KEL
Şeker, lokum, pasta, börek, kek, kurabiye, baklava, kadayıf, kazandibi reyonları en çok itibar gören kısımlardı haliyle.
Onları fondon çikolata, leblebi çekirdek, kraker, badem ezmesi ihtiva eden bölümler izliyor, elektronik ve beyaz eşya kısımları çim sahanın kel kalmış kısımları gibi tenha tenha görüküyordu.
MARKET ARABALARI
Bütün bu milyon dolu yurttaşın cinnet labarbası, akustiği kavi dev binanın içinde zaten gürülderken araya şımarık ve huysuz çocuk ağlamaları sızıyor, her bir yöre ana baba paçasına yapışıp mızırdayan sabi yavru manzarasına kesiyordu.
Labirentler arasında savrulup duran kalabalıkların dar koridorlara amboli yapıp tıkadığı anlarda bile, raf yerleştirme ayağına işten kaytaran personel daha da bir tökezletiyordu market arabası seyrüseferini.
SEVGİLİM UZANSANA
Arada bir sahra hoparlörlerinden isterik sesleriyle avazlanan anons görevlileri "sevgilim yanıma uzansana" lezzeti taşıyan tonlamalarla girişe yanlış park etmiş araba plakalarını okuyordu.
Tezgahtar başına ortalama 189 müşteri filan düştüğünden o, kadroya özenle seçilmiş yakışıklı delikanlılarla güzelim genç kızlar harap ve bitap fotoğraf karelerine dönüşüyordu.
KIRMIZI BİBER
Yine de tahammüllerinin ne engin olduğunu anlayacağımız konuşmalar çalıyordu kulağınızı -Evladım bu kırmızıbiber mi? -Evet teyzeciğim üzerinde de yazıyor -Küçük yazıyor oğlum göremem ki -Rafta kocaman yazıyla kırmızıbiberler yazıyor bakın -Okumam yazmam yok çocuğum -Canın sağ olsun teyzeciğim -Bak diyeceğim yavrum -Buyurun -Bu kırmızıbiberin siyah olanı yok mu? -Karabiber mi yani? -Terbiyesizleşme bakayım -!!!!! -Karabiber istesem karabiber mi diye sorardım hayta -Siyah dediniz ama -Kırmızıbiberin siyah olanı da var. Urfa'dan gönderdilerdi bir kere çok güzeldi Arkadan bir başka müşteri yetişiyor imdada - İshot istiyor teyzemiz oğlum.
Var mı ishotunuz? Teyze kızıyor yine.
Öyle abuk sabuk şeyler istemiyorum.
Biber alacağım ben.
Nereye varacağını kestirmek mümkün de arkadan gelen tazyikle ilerlemek zorunda kalıp kaçırıyorum muhabbetin sonunu.
CEBELLEŞME
Kasaların önünde handiyse "var mısın-yok musun programı"nın katılım talepkarları ebadında kuyruklar oluşuyor, kasiyer kızlar yoğunluktan şırakkadak bayılacak sınıra gelmiş halde her miktarının hepsi birbirine benzeyen yeni bozuk paralarla cebelleşip üst ödüyorlardı.
BEN SAHTEKAR MIYIM?
Kredi kartları merkezindeki ana bilgisayar bunca müşteri şifresini çözmekten kafayı yemiş olacak ki ona buna geçersiz işlemi yapıyor, bazen sakalı ak nur yüzlü hacı amcalar bile sinirlenip "sahtekar mı bellediniz beni?" diyerekten taşikardi zılgıtlar atıyorlardı idareye.
NETİCETEN
Aslına bakarsanız nabız tutma açısından fevkalade faydalı oldu ama benim nabız tansiyonuma pekiyi gelmedi bu gezi. Sonuncu binadan çıkarken kendimi dışarıya dar attığıma sevinirken arabamın başında 3 güvenlik görevlisini buluverdim. Meğer hatalı park edenlerden biri de benmişim iyi mi? Şefleri tatlı sert attı zılgıtı: - Bin defa anons ettik be abi.
Sen bunu yaparsan başkalar ne yapmaz ki?