Sohbet Devlet malını zimmetine geçirmek iki şekilde olur. Birisi, herkesin istifade ettiği devlet hizmetlerinin görülmesi için yapılan masraflara bilerek iştirak etmemek veya hile yapmakla; ikincisi de umuma ait bir malı aynen veya nakden zimmetine geçirmekle olur. Devletin ortaya koyduğu hizmetlerden herkes istifade eder. Yapılan bir yol, açılan bir tünel herkesin hizmetine sunulmuştur. Öyle ise herkesin kazancı nispetinde o masrafa iştirak etmesi görevidir. İmkânı olduğu halde çeşitli hileli yollarla buna iştirak etmeyen başkasının hakkını da gasp etmiş olu1r ki buna hakkı yoktur. Köylünün aralarından para toplayıp yaptırdıkları çeşmeden çeşitli hileli yollarla para vermeyip o çeşmenin suyunu içenin durumu gibidir ki; buna hakkı var mı? İşte devlete ait herkesin yapması gereken maddi ve manevi bir takım görevleri yerine getirmemek üzere çeşitli hileli yollarla bu görevlerden kaçmak da bir anlamda devlet malını zimmetine geçirmektir. Diğer taraftan, ayni ve nakti olarak devlet malını zimmetine geçirmek, ferdin olduğu kadar, toplumun çöküşünü hazırlayan yanılış bir davranıştır ve böyle bir davranış dinimizde haramdır. İbnu Abbas, toplumsal bir takım hataları ve sonuçlarını Peygamberimize atfen sayarken bunlardan birinin de, devlet malından hırsızlık olduğunu ifade ediyor. Ve: "Bir kavimde gulûl (denen devlet malından hırsızlık) zuhur ederse, Allah o kavmin kalplerine korku atar..." diyor. (Had. Ans. Kütüb-i Sitte: 16/327) Her çeşit devlet malına yönelik hırsızlık, zimmete geçirmek geçici olarak dünyada bir takım menfaatler sağlayabilir ama asıl ebedi âlem için bir felakettir. Hem de bütün güzel amelleri silecek kadar tehlikelidir. Peygamberimizin ashabı arasında meydana gelen şu olayda bu konuda alınacak dersler vardır: Peygamber Efendimiz (sas) zamanında Hayber kalesi muharebe ile alındıktan sonra ele geçen ganimetler toplanıp askere taksim olundu. O sırada muharebeye iştirak etmiş olan ashabtan birinin öldüğü Peygamber Efendimize haber verildi. Efendimiz: - Gidin, namazını kılın, buyurup kendisi onun namazında bulunmadı. Bu zatın akrabası ve arkadaşları bundan çok üzüldüler ve sebebini sordular. Peygamber efendimiz de: - Arkadaşınız ganimete hiyanet etti, yani devlet malını zimmetine geçirdi onun için namazına gitmedin dedi. Bunun üzerine o adamın yükünü aradılar, taksim edilen ganimetler arasına girmemiş ve saklanmış basit boncuk cinsinden bir gerdanlık bulup çıkardılar. Bu olay dini bütün bir Müslüman'ın üzerinde çok düşüneceği ve devlet malı ile olan ilişkilerindeki titizliğin nasıl olması gerektiğini ifade eder. İbretlerle dolu bir olaydır. Salih amelleriyle cennete girmeyi arzu eden herkese örnektir. Demek ki devlet malını çalanın cenaze namazını, başkalarına kılınız demiş ama kendisi kılmamıştır. Devlet malı en küçüğünden, en büyüğüne kadar bize emanettir. Bir iğnesi, silgisi, kâğıdı emanet olduğu gibi en büyük işletmeleri de emanettir. Onları devlet işlerinde kullanmak ve nesillere faydalı halde aktarmak bu duygu ile olur. Şayet bu duygu kişide olmazsa ve bu duygudan uzak kalarak onları israf ederse, faydasız harcarsa, korumayıp yok olmasına sebep olursa ya da zimmetine geçirse yazık o kimsenin insanlığına ve Müslümanlığına. Dünya da gizlese bile, ahirette Allah onu boynuna asacağı tabela ile teşhir edecektir. Kur'an-ı Kerim de şöyle buyuruluyor: "Kim emanete (devlet malına) hıyanet ederse, kıyamet günü, hainlik ettiği şeyin günahı boynuna asılı olarak gelir..." (Al-i İmran, 3/1616) Ayrıca, devlet malına ihanet eden kul hakkını da almış olur ki, bu o kimse için en büyük derttir. Zira kul hakkı için ahirette yapılacak hesaplaşmanın çok zor olduğunu Peygamberimiz bildiriyor ve : "Kıyamet gününde hak sahiplerine mutlaka hakları iade edilecektir." diyor. (Küt.Sit;14/172) Dilimizde bir darbı mesel gibi yerleşmiştir: "Tüyü bitmemiş yetim hakkı.." Devlet malında özdeşleşmiştir yetimin hakkıAman bu hakka dikkat edelimFert ve devlet hakkını kılı kırk yararcasına gözetenlerin varacağı yer cennettir. Allah onları içi nimetlerle dolu cennetle mükâfatlandıracaktır.