Biyolojik faktörler açısından bazı biyokimyasal bileşimler depresyonun sebeplerinden sayılır. Beyindeki belirli bileşimlerin konsantrasyonlarının azlığı veya nörotransların alıcılardaki bozukluğu sonucu oluşur. Depresyonun, kişide hastalığı yenme ve hayat niteliği ile bağışıklık sistemi arasında yoğun ilişkiler olduğu kanıtlanmıştır. Manik depresif hastalar için konulan tanılar, genellikle genetik özellik taşıyabilir. Depresyona neden olan aşırı stresle (sosyal faktörlerden biridir) birlikte ortaya çıkan ve insan dengesini bozan dış etken ve olaylara verdiğimiz yüklü ve çarpık anlamlar, sosyo-ekonomik sıkıntıların ve çevresel nedenlerle (sağlık, ulaşım, eğitim ve yerleşim) oluşan olumsuz koşullar karşısında, altyapı sorunlarının çözümlenemeyişi de depresyona yatkınlık sebepleri olarak örnek sayılabilir.

HAYATIN ANLAMI NE?
Bu tür faktörleri ele alırken ruhçu yaklaşımlar depresyona yeni alternatif çözümler getirebilir. Ruh insanın duygusal yapısının, hislerinin ve sevginin konuşlandığı yerdir. Akıl ise mantık ve düşüncenin ikametgahıdır. Bir insanın yaşamak için nedeni varsa, o insanın her türlü "nasıl"a katlanması zorunludur. Bu tür yaklaşım biçimi bana Nietzsche'nin yaklaşım biçimini çağrıştırıyor. Hayatın anlamını bulmak ve bunu araştırmak insan istencinin temel hareketini bulmaya çalışmak depresyona en iyi öncel yanıttır.

HAYAL KIRIKLIKLARI...
Acı ne kadar fazla olursa olsun, acı çeken kişinin hayatın anlamını bulduktan sonra, bu acıya katlanması mümkün olduğu kadar, geçmişi hatırlaması da duyarlılık sergileyerek sezgisel duygularını anlaması kolaylaşacaktır. Hayal kırıklığının depresyona neden olduğunu söylediğimizde hayattan beklediğimiz şeylerin düzeyi ve yetilerimizin genel olarak bizce bilinmemesi ya da kullanılmaması hayal kırıklığının asıl nedenleri arasındadır. Depresyona temel olan duygunun hayata anlam veremediğimizle ilgili olduğunu söylemekten kaçınmamalıyız.