Mütevazı aile bütçesine katkıda bulunmak isteyen genç Necla fabrikada işçi olarak çalışmaya başlamıştı. Ardı ardına filmler çevirmeye, en güçlü en saygın isimlerle başrol paylaşmaya başladı. Yine de o dünyada kendini hep yabancı, hep uzak hissetti... Sonunda kendi arzusuyla yaşamındaki pek çok şeyi değiştirdi. Manevi değerleri her şeyin ötesinde gördü. Çevresi önce şaşırsa da o çok mutlu oldu..
Necla Nazır bir dönem Türk Sineması'nın en sevilen, en tutulan başoyuncularından biriydi. Beyazperdenin böylesi hoş, alımlı oyun gücü yüksek bir genç kızı kazanması ilginç bir olayın sonunda gerçekleşti. O dönemde mütevazı aile bütçesine katkıda bulunmak isteyen genç Necla fabrikada işçi olarak çalışmaya başlamıştı. Vardiya arkadaşları onun çok değişik bir güzelliği olduğunu, mutlaka yarışmaya girmesi gerektiğini söyleyip durdular. Sonunda "gırgır olsun" diye fotoğraflarını gönderdi ünlü SES Dergisi yarışmasına. Fotoğrafı gören dergi yöneticileri onu deneme çekimlerine davet ettiler. Sonrası mı? Sonrasını onun ağzından dinleyip fısıldaşalım haydi. Diyor ki; "Kamyonet gibi bir şeydi bizi çekime götüren araç. Deneme çekimlerine giderken arkadaşlarım arabanın arkasına doluştular. (gülüyor) Ben starım ya, öne, şoförün yanına kuruluverdim. Çekimler başlayınca Allah bir kuvvet verdi bana sanki. Kırk yıldır objektiflere poz verir gibiydim. Çok beğendiler. Ardı ardına filmler çevirmeye, en güçlü en saygın isimlerle başrol paylaşmaya başladım. Yıllarca emek verdim ama yine de hep yabancı, hep uzak kalmaya çalıştığım bir ortam oldu benim için o dünya. - Bir arkadaşımıza "oyunculuk içine bir türlü sığmadığım bir elbiseydi" dediğini hatırlıyorum... - Evet çıkarıp attım ben de o elbiseyi. - O elbiseyi bilmem de çok yakışmış bu beyazlar sana sevgili 'yengem'! - Canım benim, sağ ol güzel kardeşim. - Uzaktan seni izledim. Şu teknenin güvertesinde demirlere yaslanıp denizi seyrettin uzun süre. Dalıp gittin... - Etkiliyor insanı mavi sular - Denizi çok seviyorsun yani? - Sevmemek mümkün mü? Tutkuluyum hem de.
HALİÇ KIZIYIM BEN - Nereden geliyor bu tutku? - Ben İskeçe'de doğdum ama büyümem Eyüp Sultan'da. Haliç'in sularıyla, ışığıyla, balıkçısı, kayıkçısıyla her gün, her gün yüz yüze gelerek büyüdüm yani. - Şimdi nasıl denizle aran girebiliyor musun gönlünce? - Her fırsatta denize koşmak, kucaklamak, kulaçlamak istiyorum ama... -Ama ne? - Üzülerek görüyoruz ki denizi öldürdük. İnanılmaz bir hor kullanma. Sadece denizi de değil, tüm çevreyi mahvettik. Hepimiz yaptık bunu. Duyarsız, adamsendeciyiz maalesef. - O kirlilik her türlü çevrede var değil mi. Sinemada da var mı mesela?
YANLIŞ YOKTU - Haksızlık etmek istemem şu döneme ama çok değişim var tabii. Bizim dönemimizde çok daha naif, sıcak, aydınlık ortamlar vardı sinemada. Okula gider gibi giderdik setlere. Daha önce de anlattım sana ben sinema dünyasından hiç bir zaman bir terslik, bir yanlışlık görmedim. - 'Haliç kızıyım' dedin de, doğup büyüdüğümüz yer çok etkiliyor yaşam biçimimizi ve sevgilerimizi değil mi? - Şüphesiz. Başka ne olacak ki? - O zaman yine yüzmeye, denize iliştirirsek Adanalılar da çok iyi yüzücüdür malum... - (gülerek) Öyle mi? Havuzda mı yüzerler? - Karataş'a giderler oradan yetişirler. Türkiye'nin en büyük yüzücüleri oradan çıkardı bir dönem. - Aman ne güzel! - Şimdi yüzerek çok sevdiğimiz bir Adanalı abimiz çıkar mı bu tekneye ne dersin? - Ben karışmam kim isterse gelir. İster yürüyerek, ister yüzerek. - Ahh Ferdi Baba (Tayfur) duysan şu sözleri de yetişsen şu tekneye. - Savaş her zamanki gibi alemsin vallahi.