Yaşamımızın her döneminde çeşitli kimliklere bürünebiliriz. Evlilikle de birdenbire bambaşka bir kimlik sahibi olabiliriz. 'İş mi yoksa evlilik mi?' sorusuna vereceğimiz cevap ise kritiktir....
İnsanlar yaşamları boyunca pek çok kimliğe sahip olurlar. Doğdukları andan itibaren bir anne ve babanın evladı, birilerinin kardeşi, birilerinin torunudurlar. İlerleyen yaşlarda, çevrelerinin genişlemesiyle beraber sahip oldukları roller de zenginleşir. Arkadaş, öğrenci, sınıf başkanı gibi roller çocukluk yıllarına ait rollerken yetişkinlikte çalışan, amir, partner gibi roller edinilir.
Yeni roller benimsemek Evlilik yine bu rollerin zenginleşmesine neden olan, bireylerin içini doldurması gereken süreçlerin arttığı yeni bir düzendir. Eklenen her yeni rolle bireyin görev, yetki ve sorumlulukları artar. Aile ve sosyal hayat, iş hayatı ile kişinin kendine dair rollerin hep farklı "gereklilikleri" vardır. Toplumun bireyden beklentisi ise kişi bedensel ve psikolojik açıdan sağlıklıysa tüm rollerini layıkıyla yerine getirmesidir. Yaşam yolculuğunda her yeni tecrübe bireye rollerinin gereklerini ve beklentiye uygun davranmayı öğretir. İnsanlar zaman zaman giydikleri yeni rollerinden şikayet etseler de uyum sürecinin tamamlanması sonunda farkında olmadan rolü benimsemiş olurlar. İş hayatı, günde 8 saat çalışan bir kişinin, gününün üçte birini bloke eder. İş hayatı dışında kalan zamanın yolda ve uykuda geçen kısmı da çıktıktan sonra kişinin kendisi ve ailesi için ayıracağı zaman yaklaşık 4 saate düşer. İş yerinde geçirilen zamanın uzunluğu, kişinin "çalışan" rolünün diğer rollerinin üzerinde tutulması yanılgısına yol açabilir. Bazen de kişinin, özel hayatına dair rollerini benimsememesi, bu rollerin gereklerinin ağır gelmesi iş hayatı ve buna dair rolleri öncelikli görmesine neden olabilir.
Kaygı tatmini ön planda İnsan, hayatı "kaygı" duygusu tatmini odaklı yaşar. İnsanların monotonluk yaşadığı durumlarda "yenilik" arama sebepleri de yine kaygı ihtiyaçlarıdır.