Sahneye adım attığında henüz 17 yaşındaydı Erol Günaydın. O günden beri sanatın her alanına çok önem verdi, hayatı sanatla doldu. Şimdilerde bilgisayarın, hayallerin ve sanatın önüne geçtiğinden dert yanıyor ve ekliyor: 'Ben hâlâ geçmişin hayalleriyle yaşıyorum'.
Sahne tozunu yuttuğunda henüz 17 yaşındaydı. Andaval Palas oyunuyla lisede başlayan macerası yarım asrı çoktan geçti Erol Günaydın'ın. Usta sanatçıyı, 'cennet bahçem' dediği evinde ziyaret ettik ve anılarda yol aldık. Ayağımız bugünde kalıp geçmişi ziyaret etmek böyle bir şey olsa gerek....
* Bir yerden başlamalıyız ama nereden? Şimdi sizin karşınızda... Siz bir yerden başlayın çünkü ben nerede, ne anlatacağımı şaşırdım.
* Sherlock Holmes oynadığınızı bile biliyorum bir filmde... Aaa evet o kıyafetim hâlâ durur. Rahmetli Altan Erbulak'la arkadaştık. Durmadan komedi üretirdik. Gazete okur oralardan komedi çıkarır, kuliste arkadaşları eğlendirirdik. Ondan sonra insanlar tiyatroya değil kulise bizi seyretmeye gelmeye başladı. Tercüme oyunu oynardık mesela. O bir karikatür çizer gülerdik ya da ben bir konu bulurdum o çizerdi.
* E memleketin taşı toprağı komik doluymuş o zaman. E komik bir memlekettik. Karikatürcüler, mizah yazarları. Mesela Aziz Nesin'ler, Bedri Koraman'lar, Ferruh Doğan'lar...
* Ama hepiniz yan yanaymışsınız. Buradan mizah çıkmaz mı? Çok dosttuk. Evimden çıkardım Bab-ı Ali'ye, yanlarına giderdim onların. Onlarla yaşardım. Tiyatroda çok az arkadaşım vardır. Hâlâ da öyledir; edebiyatçıları, yazarları, romancıları, çizerleri, şairleri...
* Bunlarla beslenmemiş bir oyunculuk olur mu? Olmaz ama bugün maalesef çoğunun edebiyatla, şiirle alakası yok. Çoğunu tanırdım devrimin yazarlarının, şairlerinin. Onlarla beslendiğim, büyüdüğüm için güçlü oldum, ayakta kaldım. Çok az insan kaldı onlardan. Onun için şimdi yalnızlık çekiyorum onları, onlarla yaptıklarımı düşünüyorum.
* Efendim, Emre Altuğ'nun klibinde izlemiştim sizi. Eşini kaybetmiş ve onun özlemini çeken yalnız bir adamı oynuyordunuz. Hele boş tekerlekli sandalyeye gösterdiğiniz ilgi... Birebir denk düşüyordu hayatıma. Karım da hastaydı o zamanlar. Bana o klibi izledikten sonra dedi ki; "Merak etme ben o sandalyeyi boş bırakmam!"
* Çok güzel bir çalışmaydı... Beykoz taraflarında bir konakta çekildi klip. Ömer Faruk yönetmendi. Bilmiyorum klibin ne olduğunu ama kaptırdım, çok duyumsayarak oynamıştım. Emre de çok güzel söylüyordu şarkısını. Öykü de, şarkı da çok güzeldi. Sonunda elbiseleri koklarken ağlamaya başlamıştım.
* Her aşkın öyküsü yok mu zaten? Unutulmuyor. Gündüzleri o varmış gibi yaşıyorum. Baksana her taraf onun fotoğraflarıyla dolu. Sonra gece olup karanlık bastırınca bir hüzündür çöküyor. Arıyor insan; yalnızlık çok zor.
* Rolüyle özdeşleşen insanlar vardır. Mesela Erol Taş gibi. Seyirciler dövmeye kalkmışlar bir keresinde sokakta. Ne iyi bir arkadaştı. Onların hepsinin içinde bir çocuk yaşardı. Böyle kıh kıh gülerdi. Erol o haliyle çocuktu çocuk.
* Bir de sizin gibi hiç değişmeden ama rolü taşımasını bilerek oynayanlar var... Biraz önce sözünü ettiğim şey. Çeşitli sanat pratiklerinden insanlarla dosttum ben. Öyle ustalarla beraber geldim ki, birikimimiz iyi oldu. Cüneyt Gökçer'den Muhsin Ertuğrul'dan tut da Atıf Yılmaz'a Lütfi Akad'a kadar herkesle çalıştım. Yılmaz Güney'le oynadım. Titre Mahmut çiçeği vardı memlekette. Onun hikayesini anlatmıştım. Titre Mahmut filmini yapacaktık ve Yılmaz oynayacaktı. Yapamadık.
* Hepsi ülkemizin sanat hayatında ağırlığı olan isimler... Ama hiçbiri yok artık. Benim sevdiğim insanlar beyaz atlara binip Kaf Dağı'nın ardına gitti.
* E sevgiler böyle yaşanmışsa yaşam bir ağırlık yaratıyor hayatta... Şimdi de zor beğeniyorum. Böyle insanları tanımışım. Soruyorlar fikrimi söylüyorum, polemik oluyor. Bunu yaparak gündeme gelmek istiyormuşum gibi ben...
* Sizi rahatsız ediyor mu bu? Ben polemik yaparak gündem yaratmaya kalkacak adam mıyım? Öyle şey olur mu? Benim bir tek derdim var; o zamanları tanıdığım arkadaşlarımı anarak, o dönemin mizahını yaşatmaya çalışarak, o zamanın mizahını, zevkini, tadını duyumsamak.
* Bunu şimdi bulmak çok zor tabii... O tadı maalesef bugün alamıyorum. Şimdi her gün bir dizi çıkıyor.
* Evet dizileri nasıl buluyorsunuz? Nerede bizim zamanımızdaki o yaşamın tadı tuzu olan tiyatrolar? Hiçbiri yok. Her şey kayboldu.
* Nedeni ne bunun? Teknoloji geldi. Biz hayallerimizle oynardık. Hayaller kurardık. Düşüncelerimizle bu işleri yapardık. Şimdi bilgisayar mevzusuna girdiler. Muhabbetler azaldı. Bir film setinde buluştuk mu -Kadir Savun olsun Erol Taş olsun ya da kim olursa olsungırgırdan kahkahadan geçilmezdi yahu! Sami Hazinses'le dalga geçilirdi. Gazoz kapaklarını ceplerine mi doldurmazlar, aşklarıyla dalga mı geçmezler... Kızdırırdık onu. O da çocuk gibi küser bir köşeye çekilirdi, zavallı deliye dönerdi. Dünya şekeri bir insandı.
* O tadı damağınızda hissediyorsunuz... Şimdi mesela işe gidiyorum ben. Şu duygudayım; "İşimi bitireyim de bir an evvel dönelim anılarımıza, hayallerimize dönelim..." Geçmişin hayalleriyle yaşıyorum ben.
* Bir karede Nejat Uygur, Gazanfer Özcan'la birlikte poz almışsınız... Allah uzun ömürler versin onlara. Ama üzülüyorum Nejat hastaymış biraz.
* Ve fakat o kadar hastayken bile tiyatrodan replikler sıralıyormuş... Aklındadır hepsi. Hiçbirini unutmaz o.
* Beyaz Melek'te birlikteydiniz değil mi? Mahsun ona bir şeyler yapmasını söylüyor o yine bildiğini okuyordu. Kocaman kocaman harflerle yazar sonra parmağını uzaktan uzatarak okurdu şekillerini havada çizerek. O kadar güldük o kadar eğlendik ki.
* Kendisiyle dalga geçmeyi biliyor... Dünya şekeri bir insandır. Mizah için yaratılmış bir kafası beyni yüreği vardır. Öyle iyi bir insandır ki; bir kız bir kötülük olsun içinde bir canın sıkılsın be adam; yok! Her şeyin dalgasındaydı. Her şeyin ama her şeyin mizahını bulur dalgasını geçerdi.
* Peki efendim bu hayat gerçekten ciddiye alınmayacak gibi bir hayat mı? Hakikaten ciddiye alınmayacak bir hayat evet, hele ki bizim ülkemizde. Hadi bir ülke olur da medenidir, ciddiye alırsın. Bu ülkede neyi ciddiye alıyorlar ki. Her gün bir ciddiyetsizlik içindeyiz. Aslında bu ülke şöyle bakın; çocuklar yaramazlık yapar da öğüt verirsin ya. Bizde tam tersi. Çocuklar uslu duruyorlar da büyükler yaramazlık yapıyorlar.
* Tam tersi yani... Her gün başka bir kavga. Halimiz kötü. Nereye gidiyoruz? Bir sorun yok. Sen dinlenmişsin, yok ben dinlemedim
* Birbirimizi dinleyelim deseler... Evet adam gibi dinleyelim hatta telekulakla değil. Hiç umurlarında değil. Hâlâ birbirlerine çatıp duruyorlar. Yaramazlık onlar yapıyor yani. Haylazlık değil. Yaramaz bunlar. Tam 'yaramaz' yani.