Ülkemizde 1 milyona yakın sara, yani epilepsi hastası olduğunu söyleyen ünlü Beyin ve Sinir Cerrahı Op. Dr. Hikmet Uluğ: Tedavisi olan bu hastalık kadın-erkek-çocuk ayırt etmiyor; herkes hayatının bir döneminde nöbet geçirebilir.
Tüm dünyada çok yaygın olmasına, kişinin kendisine olduğu kadar ailesine de büyük sıkıntı yaşatmasına rağmen epilepsiyi çok iyi tanımıyoruz. Kimileri bulaşıcı olduğundan korkuyor, kimileri sevdiği kişinin epilepsi, yani sara hastası olduğunu öğrenir öğrenmez kaçmayı tercih ediyor... Hiçbir şey bilmeyenler de, kriz geçiren sara hastasına soğan koklatıp ayıltmaya çalışarak işkence ediyor... Ömür boyu devam eden sara hastalığını işin uzmanı, Türkiye'de bu konuda çok önemli ameliyatlar yapan ünlü Beyin ve Sinir Cerrahı Op. Dr. Hikmet Uluğ ile konuştum. Medical Park Fatih Hastanesi'nde görev yapan Dr. Uluğ da ülkenin, hatta dünyanın çok önemli bir yarası olmasına rağmen epilepsinin yeterince gündeme gelmediğinin altını çizdi. Epilepsi hastalarının düşünüldüğü gibi çaresiz olmadığını vurgulayan Dr. Uluğ, ilaçlardan fayda görmeyen hastaların imdadına ameliyatla yetişiyor. İşte Dr. Hikmet Uluğ'un çarpıcı açıklamaları:
AİLELERİNİ DE DÜŞÜNÜN... Epilepsinin bütün toplumlarda görülme sıklığı binde 10'lara yani yüzde 1'ler mertebesine kadar çıkıyor. Mesela Türkiye'yi siz 70 milyon olarak düşünseniz, yüzde 1 görülüyor derseniz 700 bin tane epileptik hastamız var ki; Türkiye'de 1 milyona yaklaştığı düşünülüyor. Bu insanların her birinin etrafına 5-10'ar tane aile bireyi koysanız, ne kadar geniş bir toplumsal sorun olduğu daha iyi anlaşılır. Epilepsinin doğuştan olanları da var, sonradan kazanılanları da.
EPİLEPSİ NE DEMEK? Epilepsi şu: Beynimiz sinir hücrelerinden yapılmış. 10 üzerine 13, sinir hücrelerinin hesaplanan miktarı. Bu, trilyonlarca hücre demek. Bu hücreler hep birbiriyle elektrik akımlarıyla bağlantı halinde, bu şekilde haberleşiyorlar. Mesela beyin elektrosu ne demek, beynin elektriksel akımlarını yazdırıyorsun. EKG'de de kalbin elektriksel akımını yazdırıyorsun. Şimdi bir telefon santrali gibi düşünün; bir kısa devre olduğunda ne oluyorsa beyinde de o oluyor. Yani, elektrik akımlarının uyumunda, ahenginde birbirleriyle olan ilişkisinde olacak bir kısa devre, bir anormal deşarjın ortaya çıkması, nöbet dediğimiz duruma neden oluyor. Nöbet ne yapıyor? Deşarjın çıktığı yere, yayıldığı yere, yayıldığı miktara ve süresine bağlı olan bir şey. Anlık bir durgunluk da nöbet olabilir. Klasik görüntü, yerde kasılan, ağzı köpürenler. Bu büyük nöbetler. Dolayısıyla bunların hepsi nöbete giriyor. Ancak birden fazla nöbet olduğunda buna epilepsi diyoruz. Tek nöbet geçiren insan epileptik insan değildir.
NÖBET ORANI YÜZDE 10 İnsanların yüzde 10'u hayatında bir dönem nöbet geçirir. Ancak sara değildir bu, nöbettir. Sara olduğu düşünülerek yanlışlıkla ilaçlara başlanabiliyor. Şekeriniz düşecek, nöbet geçireceksiniz, tansiyonunuz yükselecek nöbet geçireceksiniz, kaza geçireceksiniz nöbet geçireceksiniz. Bu epilepsi demek değildir. Nöbet oranı yüzde 10'dur. Epilepsi oranı sonuç olarak yüzde 1. Epilepsi bir tane başlar, aynı gün 3 tane geçirir, 1 ay sonra tekrar olur. Önemli olan tanımlanması. Birden fazla nöbet epilepsi demektir. Başlangıç aşamasında her şey olabilir.
İLAÇLI TEDAVİ İlaçlar, nöbetleri yok etmez. Bazı epilepsi tipleri var, ergenlik çağında görülür sonra geçer. Ancak onlarda daha sonra ilaç kesilir. Ama sonuçta vahim olan durum, hastaların hayat boyu ilaç kullanacak olmaları. Çünkü ilaç tedavi etmiyor, kontrol ediyor. Kontrol ne demek? Nöbeti kesmesi. Yani bir epilepsi hastasına ilaç veriyorsanız, nöbeti olmuyorsa, ilaç yan etki yaratmıyorsa demek ki başarılısınız. Buna devam edersiniz. Bütün nöbet şekillerinin hepsini göz önüne aldığımızda ilaçların başarı şansı, nöbet kontrol etme oranı yüzde 60 ila 80 arasında değişiyor.
FECİ BİR ORAN Karşımıza çıkan vahim durum bu işte. 700 bin tane epileptik hastanız varsa, ülkede her şeyin yolunda gittiğini varsayıyorsanız, yüzde 60'ından vazgeçtim yüzde 80'ini kontrol ediyorsanız, siz demek ki 700 bin hastadan 560 bin tanesini kontrol ediyorsunuz, geriye kaldı 140 bin tane nöbetlerini kontrol edemediğimiz hasta. Feci bir oran bu. Bunların hepsi de bu sefer ameliyatlık hasta durumuna dönüşüyor. Burada bizim Türkiye'de 1994'lerde başlattığımız ve halen devam ettiğimiz, şu anda da 1-2 üniversite hastanesinde yapılmaya çalışılan iş, epilepsinin cerrahi tedavisi. Cerrahi tedaviyi ilaçlara yanıt vermeyen, ilaca dirençli hale gelmiş hastalara yapıyoruz. Tabii bu hastaların belli bir dönem hekim kontrolünde ilaçlarını düzenli olarak aldığının kanıtlanması lazım ki, o zaman cerrahi tedaviye geçilebilsin. Cerrahi tedavide nöbetin beynin neresinden kaynaklandığını bulmamız gerek.
KAYNAĞINI BULMAK ÖNEMLİ Önce, hastayı alıp bir gece uykusuz bıraktıktan sonra 2-3 saatlik elektrosunu alıyoruz. Nöbetinin nereden kaynaklandığına karar vereceğimiz hastaya 'monitorizasyon' dediğimiz bir yöntem uyguluyoruz. Monitorizasyonda hastayı yatırıyoruz. Kafasını elektrotlarla bağlıyoruz. 1 saat, 3 saat, 5 saat, 1 gün, 3 gün, gerekirse bir hafta hasta kalıyor. Odasında normal hayatını sürdürüyor. Sürekli beynin elektrosunu alıyoruz. Aynı zamanda sürekli videoya çekiyoruz. Bu hastaların yüzde 25'ini ameliyat edebiliyoruz. Geri kalan hastaların beynin noktasal olarak nereden kaynaklandığını bulamıyoruz. Onu bulmak için de beynin içerisine elektrot yerleştiriyoruz. Bu sayede hangi noktadan çıktığını öğreniyoruz. Bunun için de cerrahi bir müdahale yapıyoruz. Burada başarı oranı ameliyat tipine göre değişiyor. Yüzde 95 başarılı olduğumuz ameliyatlar da var. Beynin bir bölgesinde yapılan ameliyatlarda başarı şansı yüzde 60'dır. Yüzde 40 hastamızda da nöbet geçirme oranında düşüş oluyor."