Panik bozukluğun karakteristik özelliği olan ve panik atak denilen sıklıkla tekrar eden korku nöbetleri oldukça rahatsız edicidir. Panik ataklar ya da onlardan kaçınma kişinin yaşamını tamamen kontrol altına alabilir. Tedavi edilmediği sürece yıllarca sürebilir. Bu bozukluk gündelik yaşamla iş ve aile ilişkilerine ciddi olarak zarar verebilir. Tedavi edilmediği takdirde hayatı ciddi olarak kısıtlayabilir. Tedavinin ilk adımı eğitim olmalıdır. Kişiler yaşadıkları durumla ilgili bilgilendikçe daha rahat ve güvenli olacak ve tedaviye yönelik olumlu beklentileri ve katılımları artacaktır. Tedavi öncesi ayrıntılı bir hastalık öyküsü alınır.
İLAÇLARIN ÖNEMİ BÜYÜK İlk olarak kişiye hastalığının ölümcül bir hastalık ya da akıl hastalığı olmadığı, bu tür sonuçlar vermeyeceği, aksine oldukça sık görülen ve tedavi edilebilir bir hastalık olduğu anlatılır. Gerekiyorsa hastaya ilaç tedavisi başlanır. İlaç tedavisi başlanmadan önce olası organik durumların ayrımı yapılır ve ilacın etki biçimi, Olası yan etkileri anlatılır. Tedavinin iyi sonuç verebilmesi için uygulama şekli, eş ya da aile bireyleri gibi hastanın yaşamı için önemli diğer kişilerin de tedaviye katılımı ve panik atakların tedavisi gibi etkenler önemlidir. Ailenin de tedaviye katılımı, özellikle panik ataklar ve çoğunlukla bunlara eşlik eden agorafobik durumlar nedeniyle aile içinde oluşan kişilerarası çatışmaların çözülmesi ya da ev ödevlerinin gerçekleştirilmesi ve yüzleştirme olayında hastanın cesaretlendirilmesi gibi konularda olumlu etkide bulunacaktır.
PSİKOTERAPİ YAKLAŞIMLARI Panik bozukluğun tedavisinde iyi bir hasta ve hekim ilişkisi çerçevesinde değişik tedavi tekniklerinin kombine edilmesi tercih edilmelidir. Hekimin hastasına yönelik olumlu psikoterapötik tutumları ve destekleyici psikoterapi panik bozukluktan yakınan her hastanın tedavisinde temeldir. Destekleyici psikoterapi anksiyetenin ilk evresinde önemli olmakla birlikte daha sonraki evrede yapılandırılmış psikoterapinin payı ön plana çıkar. Yapılan çalışmalar özel bir psikoterapi türü olan kognitif-davranışçı terapinin, ilaç tedavisinin ya da her ikisinin aynı anda uygulanmasının panik bozukluk hastalarının yüzde 70- 90'ında yararlı olduğunu göstermiştir. Genelde 6-8 hafta içerisinde iyileşme gözlenmektedir. kognitif davranışçı psikoterapi genelde 8-12 hafta sürer bazı durumlarda bu süre uzayabilir. Hastalara başlangıçta panik ataklarının kendi beden duyumlarının yalnış bir şekilde yorumlanmasından kaynaklandığı öğretilir. Temel amaç hastaların panik belirtilerinin tehlikeli olmadığının, kontrol edilebilen basit mekanizmalar sonucunda oluştuğunun ayırdına varmalarıdır. Solunum Kontrol Teknikleri: Solunum hızı ve derinliğinde değişiklikler oluşturmak suretiyle paniğin azaltılması hedeflenir. Alıştırma Tedavisi: Bu teknik kaçınma davranışının tedavisinde kullanılmaktadır. Temel ilke panik atak oluştuğunda kişinin korkulan, kaçınılan, yardım almanın ya da kaçmanın zor olacağını düşündüğü durumlar ile yineleyici bir biçimde karşı karşıya getirilmesidir. Böylece şartlanmış tepkilerin ortadan kalkması, bireyin kendine güveninin gelişmesi ve bilişsel yönden yeniden yapılanma mümkün olmaktadır. Hayali yüzleştirme: Burada terapist hastanın korktuğu olaya ya da durumu ayrıntılı biçimde tanımlayarak, kişinin bu durum nedeniyle yaşadığı anksiyetesi ile karşı karşıya gelmesini sağlamaya çalışır. Gerçek yaşamda yüzleştirme tedavisi: Bu yöntem hastanın, onda kaygı ya da korku yaratan ve kaçınma davranışları göstermesine neden olan durumlarla, yaşadığı sıkıntı ve korku azalıp geçene kadar karşı karşıya getirilmesi esasına dayanır. Burada deneysel girişimlerle, hastanın günlük yaşamında bulunacağı bazı etkinlikler aracılığıyla hatalı düşüncelerin farkına varması, bunları gerçekçi ortamda test etmesi ve kendisini korkutan durumlara alışması sağlanmaya çalışılır.