Kabul etmek gerekir ki egemenlik ve bağımsızlığımızın onurunu yaşatan Cumhuriyetimiz'in kalbi Ankara'nın önemi ne ise bu coğrafyadaki varlığımız ve hedeflerimiz açısından İstanbul'un kıymet-i harbiyesi de aynıdır. Yani Ankara ve İstanbul, Türk milletini insanlık aleminde ilelebet payidar kılacak, hükümranlığını sergileyecek, yaşama sevincine de tercüman olacak 2 önemli şehrimizdir. Ama yine de İstanbul başka! Nice kralların, sultanların, prens ve prenseslerin, şair ve ediplerin, sanatçıların, düşünür ve aydınların rüyalarını süsledi bu İstanbul. Onun için "Bir sengine yekpare Acem mülkü behad ır" denildi. Bir çakıl taşından bile vazgeçilemeyecek derecede sevgilerle örtüştürüldü. İnsanlığa ışık olarak gönderilen Hazret-i Muhammed Aleyhisselam Efendimiz'in methiyesine de mazhar olacak kadar mübarek bir şehirdir İstanbul. Onun için şöyle buyurmuştur Kainatın Efendisi: "İstanbul el bette fetholunacaktır. Onu fetheden komu tan ne güzel komutan, onu fetheden asker ne güzel askerdir." Böylesine açık ve net müjde olur da kim yerinde durabilir?
Peygamber'inmüjdesiTürk'e Dolayısıyla İslam tarihinde sayısız kuşatma ve muhasaralara sahne oldu İstanbul. Herkes o güzelliklerin faili olmak ve böylece müjdelenenler arasında bulunmak için çırpındı. Ama, netice Mete Han'ın ırkından, Osman Gazi'lerin soyundan Sultan Murat Han oğlu Sultan 2'inci Mehmed'e nasip oldu. Yani, Peygamber'in müjdesini, Türk oğlu Türk ve kendi gibi askerleri gerçekleştirdi. Böyle bir 29 Mayıs sabahı, takvimlerin 555 yıl öncesi olan 1453'ü gösterdiği gün "Ya İstanbul beni alır ya ben İstanbul'u alırım" deyip fetih hazırlıklarına başlayan Sultan 2. Mehmed çağ açıp çağ kapattı ve Fatih unvanını aldı. Dili, dini, rengi ne olursa olsun insana hizmet etmeyi Allah'a kulluk etmenin gereği saydı. Bu yüzden, askerlerinin başında fethettiği İstanbul'a girerken Bizans halkına "Bugünden itibaren canınız ve hürriyetiniz teminat altındadır" dedi. Türk'ün insan sevgisi ve saygısı, bir defa daha yansıtıldı.
Onlarfethetti,bizkatletmeyelim Bugün medeni olmakla övünüp hoşgörü, demokrasi ve çağdaşlık dersi vermeye kalkışan ama İslam'a ve Müslümanlar'a saldırmaktan da geri kalmayan, Türk'ten ise hazetmeyip varlığına bile tahammül edemeyenler, bu duruş ve davranışların altında ezilenlerdir. Ne var ki bizler bu coğrafyanın sahipleri olarak elimizin altındaki emanetlerin kıymetini bilemiyoruz. Müjdelenmiş şehir İstanbul'u betonlaştırmaya, Ofer'leştirmeye ve kültür-sanatını yok edip daha da rantlaştırmaya çalışıyoruz. İstanbul'u fethedip emanet edenlerden ve koruyupkollayanla rdan Allah razı olsun. Bu şehrimizi başkalaştırmaya çalışıp Türk-İslam mührünü unutanlara karşı yeni bir fetih nesli nasip etsin. Türkçe konuşan, duyan, hisseden, sevdalanan ve gerektiğinde de kükremesini bilen bir fetih nesli... ABD'ci, AB'ci ve bilmem ne işbirlikçisi olmayan! Dolayısıyla ya İstanbul bizi alsın ya da yeniden biz İstanbul'u... 'Fatih'lerin ruhu da ancak böyle şad olur.