İshal salgını nedeniyle binlerce kişinin hastanelere koştuğu Aksaray'a Takvim girdi. Usta gazeteci Savaş Ay, gerek içme suyundan aldığı mikropla hastalanan vatandaşlarla, gerekse tedavi için gece gündüz çalışan doktorlarla konuştu. Doktorlar, salgının aynı anda kazılan kanalizasyon ve su şebekesinin birbirine karışmasından doğabileceğini söyledi. Vatandaşlar ise ilginç... Doktorların sözlerine inanmayıp "Bu iş terör örgütünün işi" diyen bile var...
***
Dedikodular hastalıktan hızlı yayılıyor
Aksaray'da salgın hastalık haberini alır almaz Denizli'den yola çıktım. Yaklaşık 10 saat süren yolculuk sabaha karşı saat 03.00 sularında bitti. Kente girdiğimde ana caddede siren çalan, tepe lambaları yanıp sönen bir ambulansın hızla mahalle arasına daldığını görüp peşine düştüm. Yanılmamışım. Ambulans az sonra tek katlı kulübemsi bir evin önünde durdu. Telaşla kapıya çıkan 3-4 kişi "Çabuk çabuk ölüyor" diye bağırmaya başladı.
Telaşlı adımlar
112 ekibi sedyeyi de kaparak içeri girdi. İzin isteyerek biz de girdik arkalarından. İçeride köhne bir yatağın üzerinde yaşlıca bir kadın kıpırtısız yatıyordu. Gözü yaşlı kızı doktora anlatmaya başladı: "Birden bire pat diye düşüverdi önümde. Başını da duvara çarptı düşerken." Orada bir şey yapamayacaklarını anlayıp sedyeye yerleştirdiler, sonra da aynı hızla hastaneye hareket ettiler. Yine peşlerindeydik. Biraz sonra Aksaray Devlet Hastanesi'nin ana kapısından girip acile yöneldik. Onlar hastayı indirirken biz şaşkınlıkla kalabalığa bakıyorduk. Bu saatte bu yoğunluk hiç de normal değildi. Hemen içeriye girip el ayakaltında durmadan bilgi toplamaya başladık. Acilde sabahtan beri görev yapan 5 doktor varmış ve toplam bin 200 hastaya bakmışlar sadece o gün. Doktorlar gibi sağlık personeli, hastane polisleri ve güvenlikçileri de bitap haldeydi. Oradan oraya koşuşturan hemşireler, hastabakıcılar ve hasta yakınlarını izledik. Birden kalabalık bir grup girdi içeri. Bazılarında polis üniforması bazılarında bir örnek eşofman vardı. Meğer polis okulu öğrencileriymiş. Bir kaç arkadaşları da zehirlenince sağlam olanlar, alıp acile getirmişler. Tam önümüzde genç bir polis adayı düşüp bayılıveriyor. Panikliyor diğerleri. Doktorlar hemen oraya seğirtiyor.
Doktor diyor ki
Boşluk bulup yanaşıyorum genç bir hekime. Sorularımı sakince yanıtlıyor: " Sağlık Bakanlığı da konuya ciddi şekilde eğildi. Ankara'dan görevliler geldi. Ayrıca acil birim hekim takviyesi aldı. Vaka çok ama hayati tehlike yok şükür ki. Açıklamayı bakanlık yapacak. Viral bir şey gibi görünüyor. Muhtemelen kazılar sırasında kanalizasyon suyu şebeke suyuna karıştı. Bu suyu içen ya da meyve sebzesini yıkayanlar virüsü kaptı. Ayrıca bulaşıcı özelliği de var diye düşünüyoruz."
Çocuk acil kapısı
Sonra çocuk acilinde kalabalık olduğu haberi geliyor. Bu kez oraya yöneliyorum. Gerçekten de var o kalabalık. Hamile kadınlar, küçük çocuklar doldurmuş her yeri. Yatarak tedavi değilse de bağlanan serum süresince yataklarda uzun oturanlar, uzananlar var. Çocuk acildeki doktorlarla da konuşurken; "Psikolojik etkilenme de var. Kendini biraz kötü hisseden, karnında gaz olan, midesi yanan da korkup soluğu hastanede alıyor" diyor. Onlar da 3 hekim olarak 700 çocuğa ve anne adayına bakmışlar tek günde.
Seçme saçmalar
Kapı önünde biriken hasta yakınlarında sızlanmalar var. "Bize doğru bir açıklama yapılsın. Belediye yetkilileri suyu içip 'Bakın tehlike yok' diyor. Bu doğru bir hareket değil. Herkes tedirgin. Özel hastaneler bile dolup taşıyor. Kapalı şişe su satın alıp meyve sebzeyi bile onunla yapar olduk. Ekonomik olarak da zorlanıyoruz" diyorlar. Şuyuu vukuundan beter bir dedikodu dalga dalga yayılmış kentte. Komplo teorisyenleri boş durmamış, PKK'yı suçlamış. "Ne alakası var?" diye sorduğumda anlatıyorlar. "Burada havacılarımızın tatbikatı vardı. Örgüt askeri jetlere yakıt götüren tankerlerden birinin içine zehir karıştırmış. Uçaklar bu yakıtla uçunca egzozdan çıkan gaz aşağıya inmiş." Baştan sona saçma ve safsata göründüğünü söylesem de inananlar var bu iddiaya. Ne edersin, el ağzı torba değil nasıl büzersin?