Global krize, siyasette yaşanılan belirsizliklerin de eklenmesiyle ileriyi göremiyoruz. Başta bankalar olmak üzere hepimiz de 'yarın ne olacak' tedirginliği yaşanıyor. Özellikle bilinçli olarak kısılan para hareketleri öncelikle bankalar cephesinde kendini hissettirdi. Bunu yatırımcılar, üreticiler, tüccar ve sanayici izliyor. Yelpaze böylesine geniş olunca halk da, parası yok ama, olanını da cimri davranarak kullanmak zorunda kalıyor. Bankacılık çevreleri, geçen yıllara göre günlük işlemlerde çok önemli düşüşler yaşadıklarını belirtiyor. Buna göre, günlük işlemler olan para yatırma ve çekme, havale, visa ödemeleri, EFT, yeni hesap açma işlemleri geçen yıla göre yüzde 60-65 oranında düşmüş durumda. Bu yorumlar bizzat bankaların şube çalışanları ve müdürlerine ait. Bankalar Birliği çevreleri ise işlem hareketlerindeki düşüşü kabul ederken, belirtildiği kadar yüksek olmadığını ifade ediyorlar. Belki doğrudur. Ancak, bankaya herhangi bir nedenle işimiz düştüğünde bu durağanlığı bizler de görüp yaşıyoruz. Eskiden basit bir işlem için saatlerce sıra beklerken, artık çoğu bankada sıra olmadan iş bitirebiliyoruz. Banka çalışanları da, eskiye göre çalışma yoğunluklarının çok daha azaldığını, eskiden gece yarılarına kadar çalışırken son aylarda mesailerinin erkenden kapandığını, sadece Pazartesi ve Cuma günleri, eski günlerle kıyaslanmayacak ölçüde bir yoğunluk yaşadıklarını kaydediyor. Bu durumun ekonomide uygulanan sıkı para politikasından kaynaklandığı belirtmemize gerek yok. Elbette bu belirsizlik ve hareketsizlik, başta emekliler olmak üzere, dar gelirli, orta halli kesimin günlük temel ihtiyacı olan ekmek ve sebzeden başka alışveriş yapmasına da engel oluyor. Çoğunluk bir kesim cebindeki üç kuruşu nasıl ekonomik kullanır ve 'başkasına muhtaç olmadan yaşamımı nasıl sürdürürüm' politikası uyguluyor. Bu mantık silsilesi, üreticiden tüketiciye kadar oldukça geniş bir kesimi egemenliğine almış durumda. Para fonu ile yapılacak yeni ekonomik programın ve uygulamanın çözüm getirmesini beklemekten başka umut yok.