Mevlana'yı canlandıran 24. kuşak torunu Sinan Tuzcu belgeselden sonra filme hazırlanıyor.

Bir ilkler belgeseli olan "Mevlana Celaleddin-i Rumi: Aşkın Dansı"nı yönetmen, yapımcı ve senarist Kürşat Kızbaz 3 yıllık bir çalışma sonucu, dünyaca ünlü pek çok ismi de bir araya getirerek çekti. Belgeselin 100 sinema salonunda gösterime girmesi beklenirken Mevlana'yı canlandıran 24. kuşak torunu Sinan Tuzcu, belki de en heyecanlı isim. Hayatının ve hayallerinin rolünü oynayan Sinan Tuzcu, başlangıçta Kızbaz'ın teklifine çekingen yaklaşmış. Oyunculukta yolun başında olduğunu düşünen Tuzcu; fikirleriyle Anadolu'dan çıkıp dünyaya, insanlığa izlerini bırakan Mevlana'yı canlandırmanın kolay olmadığını ve bunun altından kalkıp kalkamayacağını düşünmüş. Yönetmen Kızbaz'ın ikna çalışmaları sonunda aslında hep hayalini kurduğu rolü oynamayı kabul eden Sinan Tuzcu, şimdiden Mevlana'yla ilgili uzun metraj sinema filmine hazırlanmaya başladı bile...

ANNEANNEM TEKKEDE BÜYÜDÜ

* Teklif geldiğinde ne düşündünüz?
Kürşat'la, teyzem Esin Çelebi aracılığıyla tanıştırıldık. Aileden olmam bir yana oyuncu olarak Mevlana gibi birini canlandırmak, böyle bir belgesel projesinde yer almak çok heyecanlandırdı beni. Sonra da her işte olduğu gibi "Bunu becerebilir miyim, altından kalkabilir miyim?" diye düşündüm ama Kürşat beni ikna etti.

* Nasıl ikna etti?
Bu rolü oynayanın aileden olmasının çok özel bir şey olacağını söyledi. Ailemdeki pek çok insanın profesyonel olarak bilgili olduğu, bir bilen olarak konuştuğu, görüşlerinin alındığı bir belgeselde yer alıyor olmak çok önemli. Anneannem mesela tekkede doğmuş büyümüş son kişi olarak konuştu belgeselde. Onu gördüğüm zaman hâlâ orada gözlerim doluyor, o çok özel ve önemli bir şey.

ŞEB-İ ARUS'DA ÇOK EĞLENMİŞTİM

* Sizin Mevlana'yı öğrenmeniz ve kavramanız nasıl oldu?
Açıkçası hatırlamıyorum. Bir ev düşünün ki; içinde bilerce kitap var. Sürekli kitap okunuyor. Anneannem 6 dil biliyor, daha çok anneanemle büyüdüm. Çünkü annem avukattı ve yoğun çalışıyordu. Zaten içinde yaşıyorum; bir laf vadır "Balıklar derya içindedir ama derya içinde olduklarını bilmezler" diye. Bu da böyle şey... Bir deryanın içindesiniz ve yaşıyorsunuz işte.

* Konya'ya ilk gittiğinizde, o ortamda ne hissettiniz?
7-8 yaşlarında, Şeb-i Arus törenlerine gittim. Çocuk olarak her şeyi ve herkesi merak ediyordum. Çünkü her insandan bir ses çıkıyor, herkes ney çalıyor, flüt çalıyor; böyle acayip neşeli bir ortam, çok eğleceli ve neşeliydi, aklınıza gelebilecek her türlü eğlencenin olabileceği bir ortamdı orası benim için.

* Böyle bir rol hayal etmiş miydiniz?
Bunu çok hayal ettim, hâlâ da ediyorum. Benim için burada bitmiş değil. Kürşat'ın Mevlana için hayalleri nasıl ki bitmemişse benim de Mevlana'yı oynamakla ilgili hayalim hiç bitmedi.

MEVLANA AŞKTIR...

* Çekimler nasıl geçti? "Üzerimize nur yağdı" demiştiniz.
Zaman içerisinde bıçakla bir şey kesiliyor ve sizi içine alıyor. Büyük oyuncularla karşı karşıyasınız. Bunun üzerine bu ortama, o düşünce çocukluğunuzdan beri hep anlatılan fikirler eklenince çok coşkun bir şey çıkıyor ortaya. Bu heyecan öyle bir duygu aktarıyor ki; ister istemez kendinizi ona kaptırıyorsunuz. Bir neyzen vardı sette, neye üflediği zaman hiç kimsenin kıpırdamak istemediğini hatırlıyorum, her şeyin donup kaldığı; gözlerimizin dolduğu bir andı.

* Bu belgesel nasıl anlatıyor Mevlana'yı size göre?
O düşüncenin sınırı yok. Bu belgeseli izleyen insanlar "Biz anladık" diye çıkmayacaklar yapımdan. Sadece bu fikri ve düşünceyi merak ederek çıkacaklar, onlarda bir merak uyandıracak. Daha fazla merak edecekler ve araştırıp öğrenmek isteyecekler. Bilmediğimiz için utanacağız belki de.

* Mevlana'na size göre kimdir ve nedir?
"Aşk" derim. Kürşat belgeselde birçok insana sormuş "Mevlana sizin için nedir?" diye. Herkesin ortak fikri: "Aşktır". Sınırlandıramayacağınız dünyayla, bir insana aşık olmakla sınırlandıramayacağınız kadar büyük bir aşktır, bir sevda hikayesidir.