Uzaktan baktım, siyah saçlı yakışıklı bir adam. Anneme dedim ki ben babama gitmek istiyorum. 7 yaşında ilk kez babama gittim Evimiz Diyarbakır'da eski genelevin olduğu sokaktaydı... Bardakla su satardım kapısında. Orasının neresi olduğunu bilmeden. Şimdi okul yapıldı o binanın yerine Şimdi yerinde yeller esiyor ama vaktinin çok mühim bir eğlence mabediydi Çakıl... Gazinoların altın devrinde Yenikapı gibi bir orta sınıf semtinden, Taksim'in göbeğinde kurulu bir saraya, Büyük Maksim'e meydan okuyan bir gazinoydu. Çocuktum, 9-10 yaşlarımdaydım. Anam daha ilk taş plağını bile çıkartmamış kendi halinde bir şarkı okuyucuydu. Çakıl'da uvertürdü. Yani fasıldan sonra ilk o alırdı sahneyi.
ZEKİ MÜREN'E RAKİP Biraz da babamın torpiliydi onu orada tutan. Çünkü rahmetli peder hem gazino sahibi merhum Hasan Şeremet'in yakın arkadaşı hem o devirde pek makbul olan falcı-sihirbazdı. Zeki Müren'e rakip çıkarılan Adnan Pekak'la assolist ve 'Şahane Kadın' Sevim Çağlayan'ın arasında babam alırdı sahneyi. İllüzyon gösterilerini bitirince fal açmaya başlar, seyirci arasından kimlere kısmet olduysa onlara söylerdi güya "neyin ne olacağını". Epey bir müşterisi, hatırı sayılır bir şöhreti vardı alemde.
HARİKALAR DİYARI Ben yaşlarda bir haytanın ana-baba kuyruğuna takılıp o mavra mekanına gitmesi, çocuk gözlerle hayatın o tarifsiz renk ahengine teyellenmesi say ki Alis'in Harikalar Diyarına düşmesi gibiydi... Aradan 30 yıl filan geçti. 93 yılının bir gece vakti tepe lambaları yanan, siren sesleri sükuneti kezzaplayan polis arabalarının arasında, dışarıdan ve 25-30 metre uzaktan bakmadayım şimdi Çakıl Gazinosu'na. Herkes içeride çıkan ölümlü yaralamalı çatışmanın telaşını soluyor, ben nostalji yapıyorum işe bak. Sonra birden silkinip kendime geliyor ve ta eski günlerimden bildiğim "zula kapısı" na gidiyorum gazinonun. Hayranlardan sanatçı kaçırmak amacıyla sotalı bir yere açılan o kapı hala var şükür ki.
NEDİR BU PATLAYAN Kameramanım şaşkın. "Abi herkes ana kapıda. Biz buraya niye geldik ki?" diye soruyor, iş atlayacağız korkusunu pay ediyor benimle. Hemşire fotoğraflarındaki "Sus" işaretinden yapıyorum. Az sonra o zula kapı açılıyor ve yanında 2-3 adamla genç türkücü çocuk çıkıyor o kapıdan usulca. Karşısına dikilip mikrofonu uzatınca zaten titreyen eli ayağı daha bir zıngırdamaya başlıyor ve iyice panikliyor...
Evlat ne oldu anlat bana? Abi vallahi anlamadım ne oldu. Bu gece ilk kez büyük bir gazinoda sahneye çıktım hayatımda. Heyecanım vardı. Birden şampanyalar patladı diye sevindim. Saz heyeti ve seyirciler kendilerini yere atınca anladım ki silahlarmış patlayan. Kurşunlar paçalarımı sıyırarak geçti inan olsun. Hasım 2 grup podyumun 2 tarafına oturmuş meğer. Önce bakışmalar sonra sataşmalar ve sonunda silaha sarılmalar. Gidiyorduk az daha...
KADER AĞLARI ÖRDÜ O gece orada tanıştığım 22 yaşındaki o genç türkücü yıllar geçtikçe gelişti, ünlendi, sevildi, bilindi ve koca Mahsun Kırmızıgül oldu. Neden bilmem başardığı her şeyden sanki de bir yakın akraba gururu hissettim. Ve 15 yılın ardından izlenimlerimi, onun adına kurduğum düşlerle birleştirip "iz'DÜŞÜM'- ler"e konu edeyim istedim. Hazır daha New York'a gitmemişken, memleket toprağındayken paylaşalım onları haydi.
SANDAL'LA GİDECEK Mahsun'un oraya gitme sebebi herkesçe malum aslında. O yanında bir diğer sevgili evlat Mustafa Sandal'la birlikte gidecek ve "New York'ta 5 Minare" sinema filmini çekecek.
NASIL BİR FİLM Mahsun bana uzun uzun anlatmıştı zamanında filmin konusunu. Demişti ki; "Mustafa ve ben polis rolü oynayacağız. Bu iki polis FBI tarafından Amerika'da yakalanan ünlü bir Türk kaçakçıyı teslim almak üzere New York'a gidecek.
İNTİHARA BEŞ KALA! Ancak tam uçağa binmek üzereyken suçlu kaçmayı başaracak. Genç polisler çaresiz bir halde kentin sokaklarında dolanıp sonra da intihar etmek üzere dünyanın en yüksek binalardan olan Impare State Bulding'in tepesine çıkacaklar. Ölüme beş kala ben kentin görüntüsünden çok etkileneceğim ve elimi kulağıma atıp, yanık yanık söylemeye başlayacağım. 'New York'ta Beş Minareeeee. .'
BABALAR-OĞULLAR Yine günlerden bir gün. Mahsun kardeşin babası rahmete yeni yürümüş. O zaman da gidip yanaklarından öpüp, başsağlığı dileyip uzuun uzun babasını anlattırmıştım ona. Babam köklü bir ailenin oğluydu. Mert, dürüst, kendi kurallarına göre yaşayan tam bir Anadolu insanıydı. Annem bana hamileyken Diyarbakır'da babamla ayrılmışlar. Ben resmi nikahsız doğan bir çocuğum. Babamın dört eşi vardı. Yaklaşık 18 kardeşi büyütmüş ve o 18 kardeşin içinde çok sanatçı var.
ÇERKEZ EFENDİ Tahsilli bir adam mıymış baban? O zaman Bingöl'de 50-100 kişi okuyup yazabilirmiş. Ve bunlardan biri de babammış. Devletin tahsildarıymış. Köy köy dolaşıp o zamanki vergileri toplayan memurmuş. 'Çerkez Efendi' derlermiş ona. Belki de onun kendisine göre, dini kavramlarına göre, inançlarına göre dul kadınları sahiplenip onlara aş vermek sevaptı. Benim annemi de öyle almış, çünkü benim annem ilk amcamla evlenmiş. Kendi amcasının çocuğuyla evlenmiş. Ama çığ altında kalıp ölüyor eşi. Annem dul kalıyor üç çocuğuyla birlikte. Bingöl'e taşınıyor. Babamla orda karşılaşıyor.
ALLAH'IN EMRİ Dul olduğunu görünce anneme: 'Ben evliyim ama istersen Allah'ın emriyle gelip seni isteyeyim' demiş. Bir haberci göndermiş evlenmişler. 6 ay sonra annem demiş ki: 'Bey biz seninle gene karı-koca olalım ama ben çocuklarımla artık ekmeğimin peşinde Diyarbakır'a gideyim, çünkü benim üç çocuğum var.' Ve işte ayrıldıktan yaklaşık 4 ay sonra ben dünyaya geliyorum. Sonrasında babamı ilk 7 yaşımda gördüm.
İLK GÖRÜŞ Nasıl oldu o karşılaşma? Çok heyecanlanmıştım. Uzaktan baktım, siyah saçlı yakışıklı bir adam. Anneme dedim ki ben babama gitmek istiyorum. Ve 1976'ydı herhalde... Babamın evine gittim. İlk defa babamın yanına oturdum. Beni öptü. Götürdü ayakkabı aldı bana. Bir de pantolon almıştı. Zaman zaman öfke duymuştum babama. Çünkü biz çok fakirdik. Biz çok yamalı pantolon giyerdik, çook kara lastik giydim. Lise üçte bile kara lastik giydim ben. Evimiz Diyarbakır'da eski genelevin olduğu sokaktaydı. Ben bardakla su satardım kapısında. Orasının neresi olduğunu bilmeden hem de. Şimdi okul oldu o binanın yerine. Ne güzel oldu değil mi?.
Ne söyledi baban sana ilk? Demişti ki, 'Sende emeğim yok. O yüzden şimdi sofrada yanımda oturuyorsun. Annen çok iyi kadındır' dedi. Meğer annemle hep gizli gizli görüşmüşler. Heep görüşmüşler... Yıllarca. Ben geçen yıl gitmiştim sessiz sedasız. Helalliğini aldım ki sonradan içimde bir ukde olmasın....