Popüler kültür ve televizyoncuların reyting tuzağına düşmüş profesörler, "sıcak parayı" görünce Hipokrat'ı falan unutuyorlar. Çünkü çıktıkları her programdan para alıyorlar. Özellikle gündüz kuşağındaki kadın programlarına (Meğer bizim memlekette profesörlük unvanını almak ne kadar kolaymış) çıkan hocalar, insanları hep aynı tuzağa düşürüyor. Resmen züğürt tesellisi... Bazen denk geliyorum, bakıyorum. "Domates, biber, zencefil ye-iç, kanser olma!" 'Önlem' diyecekler ama... Bu ülkenin zaten yarısından çoğu otoburdur. Sadece sebze ve alabilirse meyveyle beslenir. Ama yine de büyük bir bölümü kanser hastalığına yakalanır. Acaba hocalar bunu nasıl açıklayacak? Eğer börülce, fasulyeyle kanser önlenebiliyorsa, siz hocalara ne gerek var? Tedaviyi manavlar, aktarlar yapsın. Onlar da beyaz önlük giymiyor mu? Şimdi cevap olarak bu saydıklarının "önlem" olduğunu söyleyecekler ama tatminsiz... 35 yıl okullarda dirsek çürüt, sonsuza kadar oku, kanseri yeşil çayla önle. Olacak iş değil. Bu hocalar son birkaç yıldır televizyonda harcadıkları mesaiyi üniversitelere, fakültelere, bilim yuvalarına ayırsalar, belki de şimdiye kadar kanser diye bir hastalık kalmayacaktı. Ama daha önce yazmıştım, özellikle kanser hastalığı korkunç bir rantın kapısı.
602 milyar dolar harcanmış 2006 yılında dünyada sadece kanser ilaçları için 602 milyar dolar harcanmış ve ne yazık ki ABD'de kanser ilaçlarına ruhsat veren 30 uzmanın 15'i uygun olmayan ilaçlara onay verip rüşvet almış. Yani o yıllarda tedavi amacıyla kullanılan birçok kanser ilacının aslında hiçbir işe yaramadığı ortaya çıkmış. Başta ilaç üreten firmalar olmak üzere aslında birçok bilim insanı bu "sektörün" sırtından geçiniyor. Herkes kanser konusunda başka bir şey söylüyor, bir türlü ortak noktada buluşamıyorlar. Çünkü kolay bir hastalık zannedip geçiştiriyorlar. Bize de domates, biberle ve şimdi yeni moda olan yeşil çayla kanseri önlemek kalıyor.