AKP, 2002 seçimleri ile iktidara taşındı.
Türkiye'ye inanılmaz zaman kaybettirmiş geçmiş koalisyon hükümetlerinden halk yaka silkmişti.
Bir seçenek, bir alternatif aranıyordu.
O alternatif, usta oyun kurucular tarafından bilinçli olarak yaratıldı.
Yeni bir politik aktörün sahneye çıkması için bütün şartlar hazırdı.
***
AKP işte böyle bir hazırlığın iktidarı olarak geldi.
Türkiye'de yüzde 75 oranlarında desteklenen AB projesine dört elle sarıldı. Puan topladı.
2001 krizine nazaran ekonomik adımla da puan topladı.
22 Temmuz seçimlerindeki "istikrara" verilen oylarla yüzde 47'yi kaptı ve tartışılmaz iktidar haline geldi.
***
Oysa 22 Temmuz seçim sonuçları gerçek bir "kırılma" noktasıydı. Ya da eşik!
AKP iktidarı açısından basınç ve sıcaklık sınırı aşılmış, madde bir fazdan başka bir faza geçmişti.
Artık ya bölgesel projelerin (BOP) gerekleri yerine getirilecekti ya da gerilim daha da artacaktı.
Ama AKP yan çiziyordu.
İktidar hoştu, güç iyiydi. Sarhoş ediciydi. Siyasi ve ekonomik rant görkemliydi.
Hiç kimse elleşmezse AKP iktidarı 1000 yıl bile sürebilirdi.
Bu sebeple işte küresel oyun kurucular yeniden düğmeye bastılar.
Amerika, İngiltere ve İsrail gizli servisleri için "istikrarlı" gibi görünen atmosferi karıştırmak çocuk oyuncağı idi.
Bu defa, laik-antilaik denkleminde veya AKP'ciulusalcı denkleminde yeni bir çatışma gerekiyordu.
Çatışmanın tarafları asla kazanamayacak sadece Türkiye kaybedecekti.
İstihbaratçıların kullandığı jargon ile söylersek, taraflar kafa kafaya tokuşturulacaktı.
Küresel plan, "işe yaramaz" unsurları çatıştırmak suretiyle Türkiye'nin zaafiyete uğratılması, rejim bunalımı çıkartılması ve TSK'nın en güçlü organ olarak yönetime el koyması ve artık bu yolla, "küresel oyuna" devam edilmesiydi.
Ancak asker bu zokayı yutmaya niyetli görünmüyordu.
Sessizliğini ve sükunetini koruyordu. Asker tuzağa düşmeyince plan ortada kaldı.
***
Şimdi de "Gerilimi düşürün, uzlaşın" safhasına geçildi.
AKP'ci-ulusalcı çelişkisi, yerli taraflar açısından bakıldığında uzlaşmaz çelişki gibi göründüğünden çözümsüz gibi algılansa da küresel dayanakları açısından bakıldığında, bir strateji bağlamında "uzlaşmaz çelişki" barındırmıyor.
Türkiye'de kıyasıya çatışan Amerika ile İngiltere, Irak'a birlikte saldırmamış mıydı?