Bu hafta yaşlılara ait. Pek çoğumuz farkında bile değiliz ama zaman denilen hazinemizi tüketerek hızlı biçimde aldığımız yolun sonunda varacağımız yer orası... Yaşlılık ve nihai son. Ufak tefek haberlerin dışında konu ülkenin hararetli gündemi arasında kaybolup gitti. Uzaktan uzağa gelen müthiş bir değişim bekliyor Türkiye'yi.Yaşlanıyoruz. Genç ve dinamik nüfusuyla övünen Türkiye, bu hızla giderse önümüzdeki 20 yıl içinde 65 yaş üstü nüfusunun ciddi oranlara ulaştığı bir popülasyona sahip olacak. Yaşlı kıta Avrupa bu sorunu şimdiden en ağır biçimde yaşıyor, önlemlerini almış durumda. Türkiye ise geleneksel aile yapısı yüzünden çok şiddetli biçimde hissetmiyor.
Hızla yaşlanıyoruz! Modern hayatın alışkanlıkları, dayatmaları nasıl bir sonuç getirir bilinmez ama yaşlandığımız gerçeğini görmeliyiz. Teknolojik ve bilimsel gelişmeler hayat konforumuzu artırıyor ve ömür uzuyor. Başbakan "3 çocuk sahibi olun" demişti ve kıyamet kopmuştu ama bunun bir mantığı var. Çünkü yaşlanma hızımız genç nüfusla dengelenemezse, Türkiye zaten dibi delik sosyal güvenlik sistemi ile bu potansiyeli taşıyamaz hale gelecek. Pazartesi günü Dragos Park Otel'de Özel Huzurevleri Derneği'nin düzenlediği kahvaltıya katılan yakın geçmişin delikanlıları ve genç kızlarına bakınca, içimden hepimiz için sağlıklı yaşam dilemekten başka bir şey gelmedi. Onlar ne aşklar yaşadılar, ne fırtınalar atlattılar, ne sevinçlere ortak oldular, siyasi ve ekonomik pek çok olaya karşı heyecanlandılar, üzüldüler, kızdılar.
Zamanı tüketmek Ama işte yaşanmış yılların ardından huzurevi sakini olarak oradaydılar. Bize bakıp, Amerikalı ünlü yönetmen Orson Welles'in yazıma başlık olan sözünü mırıldanır gibiydiler: "I know what to be young, but you don't what to be old." "Siz yaşlılığın ne olduğunu bilmiyorsunuz ama ben gençliğin ne olduğunu biliyorum." Evet onlar huzurevlerinde kalıyorlar, yaşlılar, pek çoğunun değişik rahatsızlıkları mevcut ancak hayata tutunuş biçimleri, güçlü bağları, sosyal ortamları da aynı şansı bulamayanlara göre imrenilecek durumda. En çok beğendikleri sanatçı elbet onların döneminin starı olarak Erol Büyükburç, en çok Arda'nın futbolunu takdir ediyorlar, Fenerbahçe'yi en başarılı takım olarak görüyorlar. Medyayı takip ediyorlar. Spor, sanat, siyaset gündemlerinden hiç düşmüyor. Harika bir günün ardından, biz kendi yaşamımıza onlar kendi yaşamlarına döndüler. Benim damağımda kalansa yaşlanan bir ülke olduğumuz, zamanın dayanılmaz tahribatı karşısında ne kadar dirençsiz ve çaresiz kaldığımız gerçeği oldu. Ve tabii kişisel ve toplumsal zamanımızı çoğu kez sonu gelmez anlamsız olaylarla tükettiğimiz..
Ömrümüz yeter de... Yaşadığımız ana bakıyorum, kendi kendine sorun çıkartıp sonra onu çözmeye çalışan bir ülke manzarası beni kahrediyor. O günü paylaştığımız büyüklerimiz de yakın tarihin karışık dönemlerine şahitlik etmiş insanlar. Onlar, iki kutuplu dünyada paspas olmuş nesillerin temsilcileri. Türkiye çok farklı bir noktada olsa bile tartışma ve gerilim noktalarının aynen durduğuna, şekil değişikliğine karşın içeriğinin aynen yaşadığına şahit olmanın dayanılmaz acısını yüreklerinde hissediyorlar. Ömrümüz yeter de onların yaşlarına ulaşırsak tek dileğim kısır siyaset, kör ideoloji ve ödünsüz iktidar hırsının ürettiği konuların yerini bilmesel buluşların, teknolojik ilerlemelerin, daha da iyileşmesi için çaba gösterilen insan hak ve özgürlüklerinin konuşulduğu bir ülkenin ihtiyarı olmak...