Tuzla'da yaşanan bir skandal daha... Bazı tersaneler, aracılara rüşvet vererek hiçbir denetleme yapılmadan ISO belgesi almış!.
Tuzla tersanelerindeki gerçeklerin üzerindeki sis perdesini aralamaya devam ediyoruz. Bugün, tersanelere yapılan 'danışıklı' denetlemeleri tanıkları anlatıyor. Bunun yanı sıra bazı tersanelerin hiçbir denetime tabi tutulmadan sadece aracılara rüşvet vererek ISO kalite belgesi aldıklarını da öğrendik...
***
'ISO'yu rüşvetle aldık'
'İşçilerin hakları, eğitim ve sağlık durumları, çalışma koşulları gibi konularda sendikanın çalışanla yan yana olduğunu görmedim. İşçi-sendika, patronsendika ilişkisi yaşanıyordu'.
* Denetçilerle ilgili birkaç münferit olaya şahit olmuş olamaz mısınız? Bakanlık nezdindeki denetçiler veya sendikalar ne yapıyordu? Ankara'dan heyetler geliyordu. Lüks bir restorana götürülerek mezeleri, balıkları, içkileri ikram edilip gönderiliyorlardı. Sendikalar en büyük dertlerden biriydi. Ankara'dan gelen heyetlere nasıl muamele yapılıyorsa, sendikalar da aynı şekilde ağırlanıyordu. Herhangi bir işçiyle konuştuklarına şahit olmadım. Hakları, sağlık durumları, çalışma koşulları gibi konularda sendikanın işçilerle yan yana olduğunu görmedim. İşçiyle- patron, patronla-sendika bir taraftaydı. Sendikanın orada varlığı sadece görüntü, kağıt üzerinde. Zaman zaman işçilerin de kurallara uymadığı oluyordu, baretsiz ve güvenlik kemersiz çalıştıkları durumlar da. Ancak onları da kendi amirleri, işverenleri veya taşeron firmaları uyarmak zorunda.
* Denetçilerin önceden geleceğinden bir şekilde haberdar oluyordunuz. Nasıl hazırlıklar yapıyordunuz? Yeni baretler, tulumlar, eldivenler, emniyet kemerleri dağıtılıyordu. 2 gün önceden temizlik yapılıyordu. Yangın merdivenleri falan denetleniyordu. Ortalık süt liman. Örneğin biz firma olarak ISO Belgesi için başvurduk, evraklarımızın hepsi tamamdı. Belgeyi aldık, ne bilirkişiler tarafından denetlendik, ne de başka bir uygulamaya tabii tutulduk. Oysa bizim tersanemiz yaşam ve çalışma standardına uygun değildi. Belgeyi almak için aracılara çok rüşvet verdik.
'15 YAŞINDA İŞÇİ BİLE VAR' * GİSBİR Başkanı Murat Bayrak, "Yemeğe koşarak giden işçi, eğitime gelmiyor" diyor? Aç insana ne eğitiminden bahsediyorsunuz. Sanki yemeği lüks bir restoranda veriyorlar. Ayrıca tersanelerde ne eğitimi verilmiş ki! Ben görmedim. Bir tek kaynakçılara falan yüzeysel eğitimler veriliyordu. Eğitime de 15 yaşındaki çocuk gidiyor. Bu sadece benim çalıştığım firmada değil, diğer taşeronlarda da yaşanıyordu. Zaten onların durumu içler acısı. Örneğin bizim firma, işçilerin maaşlarını taşeronlardan aldığı elektrik ve su parasıyla ödüyordu. Düşünün ki taşeronlar tersanelere girebilmek ve iş kapabilmek için ne kadar para ödüyor.
* İşçilerin maaşları hep asgari ücretten mi görünüyordu? Kaçak işçi oranı nasıldı? Tabii... 600 YTL de alsa, 5 bin YTL de alsa sigortaları asgari ücretten ödeniyordu. Her firma vergiden nasıl kaçıracağının yolunu bulmuştu. Aldığınız maaştan sigortanızın yatması için işverene yakın olup onun pis işlerini örtbas etmeniz gerekiyor. Sürekli işçilere girdi-çıktı yapıyorlar. Ya da sigortaları haftalık ödeniyor. İşçinin evine ekmek götürmek için çalışmak dışında ne suçu olabilir.
* İşçiler için hiç iyi bir şey yapılmadı mı? Yapılıyordu tabii. Örneğin Ramazan'da erzak dağıtırdık. Firmamızın durumu gayet iyiydi, yönetime "Pirinç, makarna yerine bu insanlara et, süt, kahvaltılık, çay, şeker dağıtalım" derdim. "Beğenmeyen başka tersanede çalışsın" cevabı alırdım. Patronumun çocuk işçi çalıştırmasının yanında en iyi tarafı, işçisine girer girmez sigorta yapmasıydı. Ancak taşeronların getirdiği işçileri denetlemezdi.
* Tersanenizde kaç işçi çalışıyordu? Sezona göre 300 işçiden bin 500 işçiye kadar çıkıyordu. Gelenlerin hepsi kalifiye elemandı. Yeri geliyordu, bu insanlar 7/24 çalışıyorlardı. Ama sigortaları hiçbir zaman bu şekilde ödenmiyordu. Satın alma, idare personeli hiç deneyimi olmayan taşerona iş veriyor, arada komisyonunu alıyordu. Deneyimi olmayan personel tersaneye girer mi hiç, her yeri tehlike... Bu tehlikeyi ve ölümleri azaltmak için çok iyi idari personel olması gerekir.
'ASLITÜRK'ÜN YATINI KAÇIRDILAR' * Firmanız hangi ünlülere yat yaptı? Şişli eski Belediye Başkanı Gülay Atığ'ın eşi Orhan Aslıtürk'e 27 metrelik bir yat yapıldı. Fabrikasyon değil, tamamen el emeğiyle yapılan bu yat için işçiler gecelerini gündüzlerine katarak çalıştı. Ortaya resmen muhteşem bir eser çıktı. Yatı zamanında teslim ettiler. Ama işveren işçilerin maaşlarını ödemedi. Nitekim yatı oradan bir gece kaçırdılar. Orhan Aslıtürk, "İl Vero Sogno" adlı yatı bir firmanın üzerine yaptı. İşveren daha sonra işyerini tasfiye etti. Bu nedenle evindeki buzdolabını satıp memleketine dönen işçiler oldu. İbrahim Tatlıses'e de yat yaptık.
* İşçiler paralarını alamadıkları için mahkemeye başvurmadılar mı? Başvursalar ne olacak, alabilecekler mi? Bir tek, yine Orhan Aslıtürk'e yapılan 33 metrelik "True Dream" adlı yatın da parasını alamadıkları için mahkemeye başvurmuşlardı. O dava da yıllarca sürdü. Sonucu ne oldu bilmiyorum. Bildiğim tek şey "İl Vero Sogno" GİSAŞ'ın iskelesinde çürümeye terk edildi. Hâlâ orada duruyor.
'DUBAİ ŞEYHİNE SATILDI' * Orhan Aslıtürk, yatların yapımı için firmanıza hiç para ödemedi mi? Yatlarını yaptırdığı firmayla bir ortaklığı söz konusu olabilir mi? Ödemez olur mu, adam çuvallarla para getiriyordu. Tersane kullanımı için ayrı, tekne giderleri için ayrı. Aslıtürk'ün teknelerinin yapıldığı Can Yatçılık'la ortaklığı vardı. 36 metrelik "Dream" adlı bir yat daha yaptırdı, onu da bir Dubai şeyhine sattı.