Türkiye'nin 84 yıllık tarihine zum yaptı Nebil Özgentürk... Onun bu çalışmasına 13 ünlü isim de kısa filmlerle katkıda bulundu... Ortaya sıra dışı bir 'Türkiye belgeseli' çıktı.
Nebil Özgentürk yine yapacağını yaptı. Emsallerinin aksine az bilinen öykülerden yola çıkarak Türkiye tarihine farklı bir ışık tuttu.
1923'ten bu yana tarihimizdeki ilginç insan öykülerini toplayan Nebil Özgentürk, yeni belgeselinin kurgusunu yaparken de ilginç bir yol izledi. "Türkiye'nin Hatıra Defteri" adını taşıyan belgesel için 13 ünlü isim kolları sıvadı. Özgentürk'le Türkiye'nin hatıralarını konuştuk.
* Yapımınız olan belgesellerin sayısını unuttum desem yeridir. Belgeseller için 'bir halkın belleğidir' diyebilir miyiz? Evet tam da bu. Unutmamak ve unutturmamak için bütün bu çalışmalar.
* Unutulanların yerini dolduramıyoruz... Hem çabuk unutan hem de yeri doldurulamayan bir birikimimiz var aslında. Ve bu belgesellerden muradımız geçmişte yaşananların nasıl ve ne düzeyde, hangi koşullarda yaşanıldığını; içindeki güzelliklerin ne olduğunu, bugüne ilişkin düşüncelerimizin oluşumunda o dönemlerin nasıl bir rol üstlenmesi gerektiğinin altını çiziyoruz...
* Bilinen bir tarih dizgesi içinde geçiyor değil mi belgesel? 1923'ten bu yana bir dizge çekersek... İlginç insan öyküleri var. Bilinen bir tarih algımız varsa -ki var- buna biraz farklı bir yaklaşım sergiledik. Kavramlar kadar insan öyküleri ve hikayeleri de kıymetlidir. Biz bunun altını çizdik.
* Resmi tarih olarak adlandırılan algımıza esastan ve usulden bir karşı çıkış sayabilir miyiz yaptığınız bu çalışmayı? Tümüyle değilse de bir eleştiri, farklı bir bakış açısının artık zorunlu olduğu gerçeğine vurgu yapıyoruz tabii ki. Bilinen anlayışla yapılacak bir belgeselin olayı sadece göstermekten öteye gitmeyeceğini de biliyoruz.
* Kavramların altı çizilirken ayrıntıda insan öyküleri resmedilmiş diyebilir miyiz? Çok daha az bilinen, satır aralarında kalmış olayları anlatıyoruz.
* Bu anlatının çok yönlü bir çalışma olması gerektiği bilinen bir gerçek. Belgeselleri anlatıda bütün olanakların kullanıldığı bir estetik arayış olarak değerlendiriyorum ben... Kesinlikle bir estetik var. Bütün olanaklardan kastımız da; işte fotoğraf, sinema, tiyatro, sahne, rol giriyor devreye... Orada bir anlatı, metin ve ses toparlıyor sonra... Hepsinin bileşimi elbette ki estetik bir kavrayışı gerektiriyor.
* Ünlü isimlerin rol aldıkları kısa filmlerle de desteklendi bu belgesel... Tam da örtüştü hatta. Mesela 6-7 Eylül olaylarını anlatan bir çalışma yaptı Şerif Gören. Tamer Karadağlı ve Başak Köklükaya'nın rol adığı o filmde olaylar, Fenerbahçeli eski futbolcu Lefter Küçükandonyadis'in gözünden anlatıldı. O gece olaylar "karşı taraftan biri" tarafından nasıl değerlendirildi, onu gördük.
ASLINDA BÖYLE MİYMİŞ? * Bu nedenle sadece tespit-görüntüleme ve göstermenin dışında bir yorumlama güdüsü, bir vicdan muhasebesi de istiyor değil mi bu çalışmalar? Elbette. Sadece oturun koltuğa ve eskiden nasıl olurmuş görün diye yapmıyorum bunu. Bir vicdan oluşacaksa gösterime ya da dolaşıma soktuğunuz şeyle de ilgili. Eğer yaptığınız çalışma sadece ve sadece göstermek-iletmek isteği içeriyorsa, bu işlevini yerine getiremez.
* Yani 'ne var ki; biz de yaparız' diyemiyor insanlar... Yapan ya da yapmayı akıl edenler çıkacaktır tabii ki. Çıkmalı da ama bir tarz oluşturduk diye düşünüyorum.
* Çok ilginç olaylar da var belgeselde ve filmlerde... İzlerken hiç bilemeyeceğimiz şeylerle karşılaşıyor 'aaa bunu biliyordum ama aslında böyle miymiş?' dediğimiz oluyor... Başbakan Tayyip Erdoğan'ın futbolculuğunu biliyoruz ama hangi süreçleri nasıl yaşadığı hakkında bir bilgimiz yok. 1937'de Hitler'in doğum gününe Türkiye'den 8 kişinin resmi görevli olarak gittiğini bilmez çoğu insan. Bülent Ersoy'la Kenan Evren'en 1980'den sonrasına sarkan ilginç diyalog süreci, İsmet Paşa'nın klasik müzik merakını...
CÜNEYT ARKIN YARGILANMIŞ * Yani bu belgeselin başrolünde 'insan' var, diyebilir miyiz? Evet. Olayların değil olayların etkilediği ya da olayları etkileyen insanların öyküleridir esas alınan...
* Aynı zamanda bilinen önyargıların kırılmasına hizmet edecek sahneler de var... İsmet Paşa'nın Yunanistan'a insani yardımı mesela... Her Türk 1920'de Yunanlılar'ı denize döktüğümüz konusunda herkes kadar bilgiye sahiptir ya da tek sahip olduğumuz bilgi budur. Oysa olay şu; 1940'lı yıllarda Almanlar Yunanistan'ı işgal ediyor. Ekmeksiz, susuz kalan Yunanlılar'a 8 gemiyle yardım yollamış İnönü... Komik olaylar da yok değil; Medeni Kanun kapıda. Çıktı çıkacak. Eş boşamak artık zorlaşacak tabii. Burhan Belge yıldırım hızıyla -nikah gibi... - boşuyor eşini. Bunu da Murat Belge'den alıntıladık.
* Belgeseli tanımlayacaksak; asıl gerçek o dönemlerde 'nasıl' olduğu kadar 'ne kadar' bugünlere benzemediğini de göstermek... Bakın mesala güzellik yarışmaları. Bugünün güzellik yarışmalarında yaşanan deformasyonu göstermek için 1930'ların güzeli Keriman Halis'e gidiyoruz. Adayların başvuruları için gazetelerde ilanlar var; "Saygıdeğer genç kızlarımız, çekinmeyiniz, kazanamazsanız isminiz gazetede neşredilmeyecektir!"
ORHAN KEMAL'E HASRET * İlginç. Daha ilginci Cüneyt Arkın için anlatılanı... Malkoçoğlu'nu 141-142'den yargıladılar. Yani Komünizm propagandası yapmaktan. Nasıl yapmış; Komiser Cemil tiplemesi gecekondu halkını övüyormuş... Dinliyor ve aktarıyorum, araştırıyor ve buluyorum...
* Bundan sonrası için ne bekleyelim peki sizden? Bir sinema filmi. Orhan Kemal'in, Bilge Olgaç'ın hayat öyküleri. İçinden insan geçen öyküler çekebilmeyi çok isterim...