Birbirinden güzel tarihi eserleri, karlar altındaki Palandöken Dağı ve lezzetli yemekleriyle Erzurum 2011''e hazırlanıyor.
İstanbul gibi metropollere yağınca hayatı felç eden kar bir kente bu kadar mı yakışır? Evet, yakışır. Kışın büyük bir bölümünü beyaz örtünün altında geçiren Erzurum'dan söz ediyoruz. Eksi 20 derecelere inen meşhur soğuğa bir de karın güzelliği eklenince kış aylarında Erzurum'un tadına doyum olmuyor. Erzurum Kalesi, Çifte Minareli Medrese, Yakutiye Medresesi, Lala Paşa Camii, Üç Kümbetler, Caferağa Camii, kentin tarihi kapıları... Her yer kar altında. Karın ve kışın keyfini çıkartmak için Erzurum sevdalısı bir arkadaşımla, Feyyaz Özay'la lapa lapa yağan karın altında Erzurum'un caddelerini ve sokaklarını arşınlıyoruz.
KENT BEYAZLARA BÜRÜNMÜŞ Beyazlara bürünmüş kentin tarihini, kültürünü, çarşısını, pazarını solumalıyız. Cağ kebabından, kadayıf dolmasına, dönerinden çayına kadar ne varsa tadıp lezzet fırtınası estirmeliyiz. Fazla vakit kaybetmemek için kenti turlamaya başlıyoruz. Türküde "Erzurum çarşı, Pazar" diyor ya... Gezmeye önce kentin çarşı pazarlarından başlıyoruz. Çifte Minareli Medrese ve Kale, yüzyıllara meydan okuyan heybetiyle dimdik ayakta. Lapa lapa yağan karın altında Çifte Minare, zarif bir edayla selamlıyor kendisini görmeye gelenleri. Tam karşısında tarihi kale eşlik ediyor Çifte Minare'ye. Kale'nin hemen altından Şabakhane Çeşmesi'ne doğru kıvrılıyoruz. Su içmek için yöneldiğimiz çeşmede öğle namazı için abdest almaya hazırlanan dedelerin cesareti bizi de cesaretlendiriyor ve soğuk sudan kana kana içiyoruz. Biraz ilerimiz Taş mağazalar. Burası Erzurum'un kalbi. Aradığınız her şey var burada. Sıra sıra mağazaların bulunudğu sokak oldukça hareketli.
ERZURUM'UN İNCİSİ YAKUTİYE Taş mağazalardan sonra Gürcükapı'ya doğru ilerliyoruz. Soğukta yürürken biraz soluklanmak ve ısınabilmek için oldukça eski bir mahalle kahvesinde mola veriyoruz. İlk çayla hayallerimiz suya düşüyor. Kıtlama şeker eşliğinde gelen çay oldukça açık. Erzurum'da bulunduğumuz 24 saat içinde ağız tadımıza uygun demli bir çay içemiyoruz. Çayla bu kadar özdeşleşen bir kentte ağız tadıyla bir bardak çay içememenin veridİiği buruklukla gezimize devam ediyoruz. Kentin en canlı bölgesi Cumhuriyet Caddesi. Cumhuriyet Caddesi'ndeki gezinti bizi Yakutiye Medresesi'ne götürüyor. Geniş bir bahçe içerisindeki tarihi eser, beyazlara bürünmüş. Bahçedeki çam ağaçlarının dalları öbek öbek kar. Karlı çamların arasından Yakutiye, kış soğuğunda yüzyıllardır ayakta kalmanın kendisine kattığı gururla bakıyor bize ve içimizi ısıtıyor. Gün batarken beyazlara bürünmüş kent tatlı bir telaşla geceyi kucaklamaya hazırlanıyor. Biz de soluğu PTT'nin arkasındaki Hacı Baba dönercisinde alıyoruz. Tercihimizi dönerden yaptığımız için de pişman olmuyoruz. Çaydan yana bozulan moralimizi lezzetli bir döner yiyerek düzeltiyoruz. Erzurum'un medar-ı iftiharı Raci Alkır'ın oğlu Vahit Alkır, Hemşin Pastanesi'nde bize kahve ikram ediyor. Kahvelerimizi içtikten sonra geceyi geçirmek üzere Palandöken'e tırmanıyoruz gecenin ilerleyen saatlerinde ve yağan lapa lapa karın altında. Erzurum, 2011 yılında Uluslararası Üniversitelerarası Kış Olimpiyatları'na evsahipliği yapacak. Palandöken şimdiden hazırlanıyor bu büyük etkinliğe. Dağın zirvesi gece tarifi imkansız bir güzelilk içerisinde. Binlerce konuğunu ağırlıyor. Dağ başındaki tesislerde ve otellerde dünyanın her yerinden turistler karın ve kışın keyfini çıkartıyor. Otelleri dolduran bayan Rus turistlerin çokluğu da gözden kaçmıyor. Sonraki gün Erzurum sokaklarını gezerken, birçok yapının kaybolduğuna tanıklık ediyoruz. Yol yapımı uğruna yok edilen çeşmelerin hikayelerini anlatıyor Erzurumlular. Eski cezaevi binasının yerinde yeller esiyor. Yıllar önce yıkılan tarihi yapının yokluğuna kentin tarihi kapılarını içinde bulunduğu kötü durum da eklenince Erzurum'da tarihi koruma adına daha radikal kararların alınması gerekiyor. Gezimizin eksik kalan duraklarına da uğrayarak havaalanının yolunu tutuyoruz.