Medya 'Sevilla'nın sol tarafındaki adam çok koşuyor' diye bağırıyor. Bizde de koşan adam çok. Alex, Carlos, Kezman isimleri sayıldığı zaman onlar da 'Aaa takıma bak' diyorlar
Bak sana çok iddialı bir şey söylüyorum... Biz Inter'e oynadığımızın yarısını oynarsak Sevilla'yı eleriz. Onları canlı olarak da izledim. Sevilla kesinlikle bizden fazla takım değil.
* Başkanlık kolay değil, herkes büyük fedakarlık yapıyor. Yıldırım Demirören, Özhan Canaydın da. Bu görev bedenleri çok zorluyor.
Sorularımın gelgitleri arasında, Fenerbahçe'yi Türkiye'nin dışına çıkardı. "Bizim Türkiye'nin dışında bir şeyler yapmamız lazım" dedi. Gözleri parladı. "Bak sana çok iddialı bir şey söylüyorum, biz Sevilla'yı eleyeceğiz, bunu bil" dedi. "İnşallah" dedim, yürekten... Kendisindeki güvenin kaynağını işaret etti. "Bizim takımı isim isim koy, Sevilla'dan hiçbir eksiği yok." Sevilla'nın Avrupa planlarını yıllar önce yaptığını hatırlattım, Fenerbahçe'nin şimdilerde hedeflediği o düşünce devrimine karşılık... "Biz de Roberto Carlos'tan sonra değiştik" dedi. "Roberto Carlos bizim bu takımları yeneceğimizi beyinlere aşılamamız gerektiğini herkese öğretti. 'Biz iyi oyuncularız. Bu inançla kaliteyi de sahaya yansıtırsak asla kaybetmeyiz' dediğini hatırlattı. Mesele ekip ruhuydu ve Fenerbahçe'de mevcuttu. Aykırı davrananlar yolunu ayırıyordu zaten. Appiah'lı sıkıntılı günler devam ediyordu da, "Herhalde FIFA'lık olacağız." dedi. Küfüre karşı durmanın sembol isimlerinden biri Aziz Yıldırım... Son olarak kendi taraftarlarının karşısına dikilmenin gururu ona ait. "Küfür nasıl bitecek?" diye sordum, "Bitmez" dedi. Niye bitmeyeceğini de açıkladı. "Medya manşet atıyor, 'Bizim geleneklerimizde küfür var' diye. Böyle başlığın atıldığı bir ülkede, küfürün bitme şansı da yok." Dibine kadar hak verdim. Televizyonlardaki yorumların, futboldaki şiddetle yakın ilişkisi vardı, insaf yoktu. "Kaliteli oyuncular getiriyoruz, hayatında yanına gidip resim çektiremeyecek adamlar, aleyhine laf ediyorlar. Ayağına top değmemiş adamlar, o futbolcu hakkında yorum yapıyor. Şimdi Roberto Carlos'a başladılar. Hakemle çok oynuyormuş, kart görmeliymiş. Her şeyi karalamak yerine, değerlere sahip çıkalım biraz. İnsanları iyiye yönelik motive etmeliyiz." Aziz Yıldırım'ın 10. Yıl kutlaması, cumartesi günü Büyük Kulüp'te yapılacak. Gecenin yönetmeni Ali Şen... "O gün ne yapacaksınız?" diye sordum. "Sayın Başkan organize ediyor, davetlilerle yemek yiyeceğiz, biraz eğleneceğiz, biraz güleceğiz. Gülmek yaşamın gıdasıdır" dedi. Arada bir sağlık sorunları nüksediyordu, tansiyonu çıkıp iniyordu."Başkanlık kolay değil" derken, diğer başkanların da fedakarlıklarına değindi. "Herkesin kaçırdığı bir şey var. Biz hakikaten çok fedakarlık yaptık. Yıldırım Demirerön de öyle, Özhan Canaydın da öyle. Bu görev, bedenleri çok zorluyor öncelikle... Yönetici arkadaşlar için de öyle. Bizler gelip geçiciyiz, kulüpler hiçbirimizin malı mülkü değil. Hepimizinki bir sevda. Benim Fenerbahçe'ye sevdam var, onların kendi takımlarına. Hata yapılmıştır ama hiç kimse bilinçli yanlış yapmaz. Yaşadıkça öğreniyoruz ama inan bana çok yıpratıldık." 10 yıl önce Hürriyet Gazetesi'nde bir röportaj yapılmış. Fenerbahçe'nin kaderini 1 oyla değiştiren o tarihi kongre öncesi... "Ben kazanırsam, Aziz Yıldırım kaybedecek, Fenerbahçe kazanacak... Ben kaybedersem, Aziz Yıldırım kazanacak, Fenerbahçe kaybedecek!" 10 yılın hesabını sormaya gerek yok. Gönül ve ömür verdiği takımın kazandığını görmek, Aziz Yıldırım için asla bir kayıp olamaz. O manşetin hesabını Hürriyet Gazetesi sorgulayacak olmalı ki... Aziz Yıldırım'la tokalaşıp veda ederken, Ertuğrul Özkök girdi odaya. Mazinin sloganlarıyla, şimdiki zaman arasındaki köprüde gezintiye çıkacaklar. 10 yılın özetini Aziz Yıldırım'ın tansiyonuyla ölçmek mümkün değil. Onun yüreğinde bu takım için verecek o kadar çok 10 yıl varken... Hem Fenerbahçe'nin, hem Aziz Yıldırım'ın kazandığına yemin ederim... Fenerbahçe'nin kazanmanın karşılığı, Aziz Yıldırım için kayıp olarak telaffuz ediliyorsa... Böyle kaybetmenin adı sevda olsun!