Özyağcılar, duygularını anlatmak isteyen gençlerin şarkı sözlerine ve SMS'lere sığınmasına bir anlam veremiyor....
Bir yanıyla bir anlama çabasından söz ediyoruz değil mi? Toplumumuzdaki en eksik yönden belki... E.Ö.- Çok doğru. Bizim genelde böyle bir çabamız yok. Çok basit, çok yüzeyde bir anlama çabası var. Ya da çok basit mevzularda bir özel gayret var.
Cemal Süreya'dan dizeler geliyor aklıma; "Gülün tam ortasında ağlıyorum / Her akşam sokak ortasında öldükçe / Önümü arkamı bilmiyorum / Azaldığını duyup duyup karanlıkta Beni ayakta tutan gözlerinin..." E.Ö.- Eh işte söylemiş Cemal Süreya. İlişkileri ve sözcükleri eskiten biziz işte. O kadar güzel sözcükler döktürürken hem de... Aynı zamanda bir gerginlik vesilesi olabiliyor bu sözcükler... Bu global dünyada sertlikler çıkıyor, ekonomik, siyasi... Terörler, savaşlar çıkıyor. Cemal Süreya'nın o "...beni ayakta tutan gözlerinin..." imgesine dönelim... Gözleri aramıyoruz artık. Onu ayakta tutmak için para giriyor devreye. Terör, sevgisizlik, bombalar giriyor devreye... G.Ö.- Kağıt kalemi alıp artık sevgiline mektup yazıyor mu kimse? Yok artık mesaj var yerine. Alıp eline başlıyorlar; tık tık tık! Her şey bitti böyle böyle... Onun için gençlere acıyorum ben...
GÜLÜYORUZ AMA... E.Ö.- Şimdi incelikler de değişti. Şiir okurduk eskiden... Geçenlerde bir radyo programında doğumgününe özel mesajlardan bahsediyorlar. En çok sevilen mesaj hangisiymiş biliyor musunuz?; "Seni anan benim için doğurdu." Gülüyoruz ama bu bir zavallılıktır. Yaratıcı bir şey mi bu? Böyle bir şarkı olmasa ve biri bunu sevgilisine yazsa; "Haydi yahu!" der kadın. Bu kadar kolaycılığa bu seviyesizliğe geldi dayandı. Güzin'in dediği çok doğru.
Peki, Erdal bey nasıl bir aşıktı? E.Ö.- Şimdi bu çok özel bir durum. Onun için yanıtlanmasında bir sakınca görüyorum. Bana sorsanız ben yanıtlamam mesela. Şu ana kadar konuştuklarımız hepimizin üzerinde fikir yürüteceği şeyler ama bu bizim özelimiz... Köşeli ve ağır sorular bunlar. Bana göre tabii... Bilmiyorum Güzin ne diyecek?
'GÜZİN'İN ANAÇ BİR TARAFI VAR' G.Ö.- Erdal sanatçı kişiliği ve ince zekasından dolayı da çok hoş ve nazik bir aşıktı. Şiirler yazardı bana... Şimdi yazmıyor. Acaba bir şeyler mi oldu? E.Ö.- Güzin çok açıkyürekli bir insan. Belki iltifat ediyor; ne kadar inceyim ne kadar zarifim bilmiyorum ama... Bu bizim özelimiz. Ama şunu söyleyeyim ki; Güzin'le tanıştığımdan beri duyduğum; sevgi olarak bana geçen o inanılmaz sahiplenme duygusudur. En beğendiğim, aşık olduğum, en doğru bulduğum tarafı o; bütün diğerlerinin yanında... İlişkilerin tamamlayıcı özellikleri çıkıyor ortaya... E.Ö.- O daha genel bakabiliyor olaylara. Daha anaç bir tarafı var. Bunu da seviyorum ben. Biliyorum ki söylediği yanlarımdan daha farklı taraflarım da vardır ki ötesidir ilişkinin ve onlar bize aittir. Hayat da biraz öyle galiba; anında değişebilen mimikler, değişik durumlar, ani pozisyon alışlar...
Sizler sanatçısınız. Özellikle yüzün değişik anları ve bir yüzden diğerine anında geçebilme becerisi... Siz antrenmanını yapıyor musunuz mesela bu mimiklerinizin? E.Ö.- Bir stüdyo çalışması yapmıyorum ama... Eğitimin büyük rolü var tabii. Ustaçırak eğitiminden aldığınız belki sonra da bilinçle buluşan bir süreç bu. G.Ö.- Rasat var. Erdal gözlemcidir... E.Ö.- Ama şöyle değil; bazı arkadaşlar 'Özürlü birini oynamak için gittim özürlü birini izledim' diyor. Böyle bir şey değil anlatmak istediğim. İç dünyanın kavranmasıdır önemli olan...
DUYGULARI BİRİKTİRMEK G.Ö.- Sokakta kavga eden iki adamı görürsünüz o size fotoğraf olarak geçer. Gözlemden kastım oydu. İyi oyuncu da bunu çok iyi yorumlar. E.Ö.- Bir insana ait duygu hallerini beyinde biriktirmek diyorum ben buna.
Biraz önce tanımladığınız dünyada (terör, savaş, sevgisizlik dolu dünyada) aşkınızı-sevginizi nereye koyarsınız? E.Ö.- Sevgi olmadan hiçbir şey olmuyor. Sevgisizliği hissetmek bile sevginin varlığından geliyor. Yaşamın anlamı bana göre. Sevgisizlik varsa karşıtı olarak sevgi ürüyor.
Farklı sevme biçimleri var demiştiniz.. E.Ö.- Evet ben işimi sevmesem bu kadar uğraşabilir miyim bu zorlu süreçlerle?
SEVGİSİZLİK LANETTİR G.Ö.- Bazı insanlara Allah sevgisizliği vermiş. Herhalde Allah'ın lanetlediği insanlar onlar. Sevgi insandaki en güzel, insanı insan yapan duygu. E.Ö.- Sevgi kadar saygı da benim için çok önemli. Ben çok vericiyim mesela. Kim olursa olsun; ben sevgimi veriyorsam bunun karşılığı olarak saygı beklerim,. Çok önemli benim için. Kimseden esirgemem sevgimi; yönetmenimden, arkadaşımdan, rol arkadaşımdan, evimizdeki hizmetliden... Kimseden... G.Ö.- Ama Erdal'cığımın karşılığını bulamadığı bir vericilik bu. O kadar fedakar ki, karşısındakini de öyle zannediyor ve çok çok kırılıyor... E.Ö.- Sonra sonra anladım bunu. Önceden karşılık bulamayınca kızıyor üzülüyordum. Halbuki bu şöyle bir şey: Beş duyudan söz ediyoruz. Burnu işlevini görmüyor olabilir o insanın. Yani kendisine çok normal geliyordur koku alamamak ve bunu gayet doğal karşılıyordur. Ben çözümü böyle buldum. İnsan saygısız da olabiliyormuş... Artık kızmıyorum insanlara...