Gelişen teknoloji ve ilaçlar sayesinde ameliyattaki risklerin büyük oranda azaldığını söyleyen Dr. Nihal Gümüş Çamlıbel, 'Bu kabustan kurtulun artık' diye sesleniyor.
Ameliyat kelimesinin kendisi bile eminim ki, birçok insanın tüylerini diken diken etmeye yetiyor. Daha ameliyata girmeden başlayan kabus, yatakta gözlerimizi açıncaya kadar devam eder. 'Ya masada kalırsam' korkusu endişelerimizi had safhaya çıkartır. Ama her ne kadar ürpertici olsa da ameliyattan kaçış yoktur. İşte bu yüzden rahatlamak ve kendinizi doktorunuza ve anestezi uzmanınıza emanet etmelisiniz. Ameliyat korkusunun normal ancak gereksiz olduğunu söyleyen Jinemed Hospital Anestizyoloji Uzmanı Dr. Nihal Gümüş Çamlıbel, "Teknoloji o kadar gelişti, hasta konforu o kadar arttı ki, artık herkes gönül rahatlığıyla ameliyat olabilir" dedi.
KIVRILIP RAHAT BİR UYKUYA DALIN 17 yıldır anestezi uzmanlığı yapan Dr. Çamlıbel, anesteziyi, ameliyatttan neden korkmamamız gerektiğini ve uygulamaları anlattı... "Anestezi bir takım ilaçlar vererek hastanın cerrahi ağrıyı duymamasını sağlamaktır. Cerrahi bir işlem yapılacak o işlem sırasında hasta bunu duymayacak, görmeyecek, ağrısını çekmeyecek, hissetmeyecek, o cerrahi işlem sırasında olabilecek sıvı kaybını, kan kaybını geri verecek, kalbine, akciğerlerine bakacak. Bütün bunlarla anestezist ilgileniyor. Cerrah gelip işini yapıyor ama arka planlarda aneztezi uzmanı bütün bu olaylardan hasta vücudunun, hasta ruhunun etkilenmemesini sağlamaya çalışıyor. O yüzden 'zor bir işimiz var' diyebilirim. Anestezi korkusu bana göre geçmişteki uygulamalardan kaynaklanıyor. Hastalar eskiden koklatılarak uyutuluyormuş. Bu etel anestezi de hastada nahoş duygular yaşatıyormuş. Yani hasta uykuya gürültülü bir şekilde dalıyormuş. Ama şimdi öyle mi? Kesinlikle değil. Şimdiki ilaçlarla hasta gerçekten bir uyku ilacı alıp yatağına kıvrılmış yatmış, tatlı bir uykuya dalmış gibi uyuyor. Ondan sonrasını zaten hiç hissetmiyor. Artık teknolojik aletlerimizle hastayı o kadar yakın takip edebiliyoruz ki, vücudunda meydana gelebilecek bütün değişiklikleri anında monitörde görebiliyoruz, anında müdahale ediyoruz. Öyle olunca da oluşabilcek aksilikler en başında önlenmiş oluyor. Yapılan cerrahi işlemler geçmişten günümüze çok fazla değişmedi. Ama aneztesi çok değişti. Eskiden hastaya anestezi verip ameliyat ediyordunuz, günlerce kendine gelemiyordu. En az 10 gün hastanede yatıyordu. Şimdi ameliyatın ertesi günü evine gidiyor. Buradaki değişiklik anestezi ilaçlarından kaynaklanıyor.
'ÇOK ÖNEMLİ BİR İŞ YAPIYORUZ' Narkoz teriminin yerini artık anestezi aldı. Ama halk arasında hala çok yaygın. Ben hastalarla konuşurken narkozcu olarak tanıtıyorum kendimi. 'Anestezi reanimasyon' diye bir bilim dalı var. Oradan ihtisas alıyoruz. Bu konuda çok ilerledik. Artık sadece hastayı uyut, uyandır evine gitsinle uğraşmıyoruz. Ameliyattaki hastanın ısısıyla da uğraşıyoruz, ameliyat sırasındaki sıvı kaybıyla da uğraşıyoruz, ameliyat öncesi, sonrası değerlendirilmesi hasta kontrolüyle de uğraşıyoruz. Ameliyat öncesi tahliller, ameliyattaki gözlemler, ameliyat sonrası ağrı, sıvı-elektrolik takibi, idrar takibi... Bunları yaparak hastanın o cerrahi işlemden çok az etkilenmesini sağlamaya çalışıyoruz. Cerrahi elbette çok önemli bir olay. Ameliyatı yapacak cerrahın doğru karar vermesi, doğru zamanda doğru işi yapıyor olması çok önemli. Onun dokuya saygısı, kısa zamanda işini bitiriyor olması da bizim için önem taşıyor. Sonuçta biz cerrahla bir ekibiz. Perde arkasında zemini hazırlayan, o zeminde rahat ameliyat edilmesini sağlayan kişi ise anestezisttir. Anestezi açısından hasta çok daha rahat şartlarda şu dönemde. Tabii ki, dikkat ve beceri her meslekte olduğu gibi bizde de çok önemli. Ben hastamla karşı karşıyayım masada. Gereken takibi yaptığım için başarılı sonuç elde ediyorum.
ANESTEZİ MİKTARI ÖNEMLİ Basit operasyonların dışında bir sezaryen, apandist, guatr, safra kesesi, hemoroid, kıl dönmesi ya da kemik ameliyatı gibi ameliyatlarda bütün anestezistlerin verdiği dozlar aynıdır. Çünkü kanıtlanmış ve ortalama bir değer biçilmiştir, ilacın bir dozu vardır. Minimum değeri saptanmıştır, biz onun doz olarak karşılığını biliriz. Diyor ki, sen kilosuna, boyuna bakıyorsun o hastaya şu kadar ilacı verirsen etkili olursun. İlacı önce titreterek veriyoruz. Titretmek, o dozu azar azar verip hastadan gelecek cevaba bakmak demek. Ve bütün ameliyatlarda bu dozlar verilerek hasta uyutuluyor. Ondan sonra ameliyatın uzunluğuna, kısalığına göre bir beşinci ilaç ekliyoruz. O beşinci ilacın süresi değişiyor. Anestezi ilacı enjektörle çekiliyor ve damardan veriliyor. Ameliyattaki işlemde akciğerlerden gaz şeklinde ilaç vermeye devam ediyoruz.
AKCİĞERE GAZ VERİLİYOR Çocuklarda bu ilaçların dozu değişiyor. Onlarda daha özellikli uyutuluş şekli var. Çocuklar iğneden korktuğu için onlara önceden şurup içinde sakinleştirici ilaçlar veriyoruz. Hafif uykuya meyilli hale geliyorlar. Ameliyathanede de 'maskeyle balon şişireceğiz' diyoruz, masallar anlatıyoruz ve uyutuyoruz. Zaten maskenin dayandığını bile hatırlamıyorlar. Uyutup damar yolunu açtıktan sonra ilacını veriyoruz. Ardından 'entübasyon' dediğimiz bir işlem yapıyoruz. Entübasyon, tüpün soluk borusuna yerleştirilmesidir. Bu tüp ile akciğerin içine gazları veriyoruz. Bu gaz akciğerden beyne giderek uyutuyor. Ama çocuğun ısısı çok önemli bir faktör. Isısını, soluk alıp verişini iyi ayarlamak gerekir. Ağrısını kesmek çok önemli.
GÖGÜS KASLARI FELÇ OLUYOR! Entübasyonu tüm hastalara uyguluyoruz. Operasyonun bitmesine yakın gaz verme işlemi kesiliyor. Onu da yavaş yavaş kesiyoruz. Öyle ilaçlar veriyoruz ki, hastanın soluk alıp verme kasları felç oluyor. Zaten o komut da gelmiyor, uyuyorsunuz çünkü. Soluk alıp verme işinin geri gelmesini bekliyoruz. Daha sonra bilinci de yavaş yavaş açılıyor. Ameliyattan çıkan hastanın yakınlarına hep 'Bırakın uyusun' derim. Hastanın vücudu da zaten 'ben uyuyayım, dinleneyim' istiyor.