Kariyerini G. Kore'nin FC Seoul takımında sürdüren Şenol Güneş, vatanı için "Seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli" dedi. Mevlana'nın sözünü de kendisine, "Ne olursan ol gel, ama iyi niyetle gel" şeklinde uyarladı.
***
Mevlana'nın torunlarıyız
Bize 'Seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli' diye seslenen Şenol Güneş, devam ediyor: 'Mevlana'nın torunlarıyız biz. Ne olursan ol gel, ama iyi niyetle gel' diye çağrıda bulunmak en önemli görevim. Herkese de bunu yapmasını öneririm.
Türk Milli Takımı'nı dünya 3.'lüğüne taşıyan Şenol Güneş, uzun süren sessizliğini bozdu. Başarılı teknik adam içini Takvim'e döktü...
Şenol Güneş; uçan kuşların sevdalısı... Dünya 3.'sü olan Milli Futbol Takımımız'ın en başarılı çalıştırıcıları arasında yer aldı. Bir süre önce Kore'nin FC Seoul takımının başına geçti. Şimdi yad ellerde kendi deyimiyle tekrar biriktiriyor ve öğretip-öğrenerek yaşıyor.
- Bir dönem karizmanız olmadığından dem vuruldu, sizin başında olmadığınız Milli Takım Dünya 1.'si olur denildi... Konuşuyoruz ama ne konuştuğumuzu bilmiyoruz. Birbirimizi anlamak istemiyoruz. Böyle bir edep-adap halimiz yok.
- "Susmak bir erdemdir", peki neden susmadığımız konusunda bir fikriniz var mı? Susmayı bilmek, konuşmayı bilmek kadar önemlidir. Susma sıkıntımız var bizim. O da dinlemeyi bilmemekten geliyor. Mesela 40 seneye yakın futbolun içindeyim. Konuştuklarımın karşılığını alamadım.
- Bilmeyenle bilen bir olur mu? Bizim mesleğimizde can korkusu olmadığı için nereyi bulduysa oradan sallıyorlar. Böyle bir korku ve titizlik yok.
- Bilginin birikmesi için de insani gelişim süreçlerimizin duraklarında iyi beslenmemiz gerekiyor değil mi? Bu konularda çocukluğumuzda çok iyi beslendiğimi düşünüyorum. "Mahrumiyet dönemi" olarak adlandırdığım o dönemlerin ne kadar büyük zenginlikler içerdiğini bugün anlıyorum. Denizin kayalara ve kıyıya vurması, komşumuzun bahçesinden meyve alabilme olanağının bulunması bile oyunun şekillenmesine, paylaşıma, arkadaşlığa, dostluğa açılan birer pencereymiş. Bugün bunu varlıklı ailelelerin de aradığını düşünüyorum.
- Nasıl yani? Düşün ki varlıklı aileler de çocuklarının koşup oynayabileceği, dizini kanatabileceği oyun alanlarının olmayışından şikayetçi. Herkes oturmuş bilgisayar başına; o makineden öğrenmeye çalışıyor hayatı. Burada önemli olan iki şey var; yer ve zaman. Hangisini bulabiliyorlar şimdi?
- Bu da yabancılaşmayı getiriyor. Önce kendine, sonra da çevreye... Biz bir ekip olmanın, sosyal insan olmanın bütün hallerini gördük o dönem. O zaman çok fakirdik ama deniz kenarı buluşmalarımızın bir zenginlik olduğunu anlıyorum.
- O kumsal nice futbol sihirbazı çıkardı Karadeniz'den... Deniz karaya vurur, dalgayla sonra çekililir ya, Faroz'daki o dalgalar değerli metal bırakırdı kıyıya. Kayanın üstünden atlar ardısıra gelen dalga bizi yakalamadan tekrar kayanın üzerine tırmanırdık. İnanılmaz bir oyun bahçesiydi bizim için orası. Ve çabukluğu orada öğrendim işte. Denizden ekmek çıkarmayı...
- O çağa dönmesi için ülkemizin ne yapması gerekir? Neden yurt dışını tercih ettiniz? Şimdi misyonumu devreye sokamıyorum ve şöyle diyorum; "seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli."
- Anlattıklarınızdan eskinin özlemini çektiğiniz belli oluyor. Nedir bugün eksik olan? O zaman sahadakilerde de izleyenlerde de başka türlü bir güzellik vardı.
- Hepsi aynı mahallenin çocuklarıydılar... Evet senin deyiminle; "mahellenin en şık çocuklarıydılar." Taraftar, yönetici; hep birlikte giderdik sahaya. Maçtan önce birlikte olurduk. Maç biterdi, yine mahallede, kahvede, deniz kenarında birlikte olurduk.
- Ama bugün arada derin bir uçurum var. Ekonomik çıkar girdi devreye. Biz medyayla da iç içeydik. Bugün Sunay Akın'ın deyimiyle 'artık yazarlar değil yazarkasalar' var. Taraftar-medya-yönetici birbirinden koptu. Herkes kendi türküsünü söylüyor.
- Yıllarca izledim sizi... Elleriniz hep yana açık, kollarınız hep toparlayıcı... Gönlümüz de kollarımız da açık. Mevlana'nın torunlarıyız biz. Herkese açığız. Çağrım şudur; "Ne olursan ol gel, ama iyi niyetle gel." Büyüklük buradadır. İşte biz açtık kollarımızı; "Kötülük yapmak için gelip de bu güzelliği bozma" dedik.
- Çağrı yanıt bulamıyor gibi... Yine bize görev düşüyor. Bazen anlatmaktan bıkmamak ve gitmemek gerekirdi diye düşünmüyor değilim. Bunu daha fazla yıpratılmamak için yaptım, "Hata mı ettim?" diye düşünüyorum...
- Sizin ne işiniz var taa Korelerde? Yukarıda anlatmaya çalıştım. Karadeniz'in hırçın dalgalarına yakalanmamak için bir oyun oynardım; bir dalganın kıyıya attığı değerli metalleri alıp yukarıya doğru çıkardım ki ikinci dalga beni yakalamasın. Biraz buna benziyor gidişim. Dışıma çıkıp durumu değerlendirmek istedim.
- Yıprandınız ama misyon sahibi bir insansınız. Bunun iyi yanları olduğu kadar kötü yanları da olacak... Evet. Aslında ben kaleci olduğum için şunu biliyorum; top her zaman istediğiniz köşeye gelmez. Hazır olmak lazım. Durum o kadar da kötü değil. Ben hazırım. Hayatta da böyle beklenmedik hadiseler olabiliyor. Onun için o beklenmedik durumlara uygun bir birikim sağlamaya çalışıyorum şimdilik. Bu da kolay değil. Yanınızda yörenizde birileri olmalı.