Efsane futbolcu Maradona'nın ibretlik yaşam öyküsünün anlatıldığı 'Tanrı'nın Eli' filmi, akla futboldan esinlenerek çekilen filmleri getirdi. Ancak bizdeki futbolcular ile yönetmenlerin dünyanın hayli gerisinde kaldığı ortaya çıktı.
Spor ve sinema üzerine bir yazı yazmak için, aslında belki ikisinin de iyi bir izleyicisi olmak gerekiyor... Oysa ben hiç değilim; yani bir spor izleyicisi değilim. Gittiğim maç sayısı bir elin parmaklarını aşmaz. Futbol olayı bana göre sinemayla kıyaslandığında Western'e benzer, içerdiği gerilim, heyecan sürükleyicilikle... Ama hep Western'dir futbol; başka bir şey değildir, olamaz. Peki hangi sinema seyircisi başka türlere atlamaksızın sürekli western izlemeye dayanabilir... Film eleştirmeni Atilla Dorsay futbol ve film üzerine yaptığı bir girizgah sonrası sözü şuraya getiriyor: "Film, bir toplama kampında gündelik yaşamı ezen-ezilen ilişkilerini gerçekçilikle çizip, sinemayla özgü gerilim perdede iyi kurarken bir futbol karşılaşmasının kendine özgü heyecanını belli etmeksizin gerçekleştirebiliyordu..."
SAYILARI 150'Yİ AŞIYOR Futbol filmlerinin sayısı sanıldığından daha fazla... 150 film, üzerinde çok da söz söylenemeyecek ya da izleyicinin ilgisini çekmeyecek diye düşünülen bir alan için hatırısayılır bir rakam aslında. Sinema perdesinde göründüğünde başka şeyler içeriyor olması onun ikinci kez okunmasını zorunlu kılıyor belki ama sinema dili açısından hem riskli hem de anlatımı güçlendirecek bir mecrada olmaktan uzak olarak da değerlendiriliyor. Oysa Arjantinli Futbol İlahi Diego Armando Maradona'nın yaşamı her öykü gibi kendi iç gerilimini de içinde taşıyor. Bunun için Atilla Dorsay'ın dediği gibi evet; hem bir futbol hem de sinemasever olmak zorundasınız. İtalyan yönetmen Marco Risi'nin filmi Tanrı'nın Eli; Maradona'nın bir sözünden esinleniyordu. Küçük adam büyük konuşuyordu çünkü... 1982'de Falkland Adaları krizinden sonra bilenmiş iki ulus bu durum futbolcuları ne kadar bağlar ki? Ya da iki ulustan olayı hâlâ hatırlamak isteyenler için bir rövanş niteliğindeydi demek daha doğru olacak herhalde. Ama Maradona 22 Haziran 1986'da Dünya Kupası Çeyrek Final karşılaşmalarında -ki olay mahalli Mexico City Asteka Stadı'ydı- İngiltere'nin Arjantin'e yaptığının aynını yapıyor; çaktırmadan eliyle dokunduğu top ağlarla kucaklaştığında Arjantin; yukarıda dediğimiz gibi rövanşı alıyordu. Açık Mavi-Beyazlılar ve özellikle Maradona, bu gole çılgınca sevindiler ama maç bitimi kendisine uzatılan mikrofona tarihsel bir yanıt ekliyordu Maradona; "O Tanrı'nın eliydi..." İşte filmin adı Futbol İlahı'nın söyleminden esinlenerek verilmiş. Marco Risi'nin filmini 9 yaşında başlayan öykünün uyuşturucuyla nasıl sonlandığını anlatan bir ibretlik çalışma olarak değerlendirmek daha doğru olacak. Böyle bir hikaye 1988 Avrupa Kupası karşılaşmaları için vardı. Hollandalı Portakallar -Onların lakabı buydu- Almanlar'ı yenince bir profesör üniversitenin koridorlarında; "Yaşasın bisikletlerimizi kurtardık!" diye bağırarak koşmaya başlamıştı. İşin aslı sonradan anlaşıldı. Bu küçümen adam Almanlar'ın Hollanda'yı işgali sırasında el koydukları bisikletlerinden birinin sahibi çocuktu...
ANLATILANLAR HAYATTAN FARKSIZ! Benzer duygular Tanrı'nın Eli'nde de görülebilir. Düş kırıklığı, ihanet, yükseliş ve düşüşü, dostluk-dayanışma, aile sevgisi, aşk, vatana bağlılık... Tıpkı yaşam gibi... Bizdeki örnekler ise bir elin parmakları kadar belki... Galatasaray'ın efsanevi futbolcusu Metin Oktay'ın Gönül Yazar, Erol Taş, Ayten Gökçer'le başrollerini paylaştığı "Taçsız Kral", Kemal Sunal, Suna Yıldızoğlu ve eski Fenerbehçe kalecisi Yavuz Şimşek'in rol aldığı "Gol Kralı", İlyas Salman'ın "Yay Ya Ya Şa Şa Şa"sı, Aydemir Akbaş'ın "Futboliye" adlı filmleri 'bizimkilerin' olaya yandan yanaşması olarak adlandırılabilir. Kitap düzeyinde hatırı sayılır bir mesafe yakalandı ama biz bu film işinde hâlâ çoook gerilerdeyiz. Televizyondaki 1-2 futbol konulu diziyi de saymazsak bu alanda oldukça fakir sayılırız. Hem de Memduh Ün gibi Beşiktaş'ın 50'li yıllardaki acar sağ beki Ümit Efekan gibi 'topa ayağı deymiş'lerimiz varken... İşte o meşhur 150 filmden bir ilk onbir... Klasik söylemle; "Elimizden geleni yaptık; Film ya da filmler yapmaya geldik ama olmadı... Bu film kadrosuyla bu kadar...Bu film-maç biter öbürü başlar... Artık önümüzdeki filmlere bakıcaazz." Bakın Maradona'nın elinden aldığımız topla nerelere kadar geldik. Futbol böyle bir şey işte...
Yönetmen....................................Film Zoltan Fabri ......Cehnemde İki Devre (1962) John Huston....................Zafere Kaçış (1981) Mario Camus..............Yaşama Dönüş (1967) Pal Sandor....Eski Güzel Günlerin Futbolu (1973) Jean Pierre Mocky..............Fanatikler (1983) Rictky Tognazzi ....................Amigolar(1991) Adolf Vinkelman................Nordkurve(1992) Atıf Yılmaz ........................Taçsız Kral (1965) Kean Loch ................Benim Adım Joe (1998) David Evens ......................Fever Pitch (1997)