Yabancı sermaye
Yabancı sermayeye genelde, 'gelir, kazanır, gider' diye bakılır. Soğuk savaş dünyasında batı sermayesinin amacını tanımlamak ve kapitalist emperyalizmi önlemek amacıyla dillendirilen bu kısa tanımlama Doğu Bloğu'nun çökmesi ve küreselleşmiş dünyanın ekonomik kriterlerinin yaygınlaşmasıyla çürüdü. Kaldı ki, doğu sermayesinin de batı kapitalizminden farklı olmadığı anlaşıldı. Artık sermayenin milliyeti olmadan gezinmesi ve gerekli yerlerde yatırım yaparak oraya istihdam yaratması öne çıktı. Türkiye 60'lı yıllardan beri yabancı sermayeye sıcak bakmasına karşın umduğunu bulamayan ülkeler arasında ilk sırayı alıyor. 45 yılda 15 milyar dolarlık bir yabancı sermaye çekilebildi. Bunun da yarısı hizmet amaçlı olup istihdam yaratmadan kâr elde edip giden cinsten oldu. Geçen hafta başında Makedonya Başbakanı'nı misafir ettik. Adam ayağının tozuyla Türk işadamlarıyla görüşüp ülkesine gelip yabancı sermayeli yatırım yapılmasını istedi. Resmi görüşmelerde de bunu tekrarladı. Hatta yabancı sermaye için tanıdıkları ve kendi yerli sermayesine uygulamadıkları kriterleri de sıraladı. 10 yıl gibi bir süreçte vergi muafiyeti, vergi indirimi, istihdam yaratıldığında özel ayrıcalıklar gibi unsurları üzerine basa basa açıkladı. Aynı durumu Çek Cumhuriyeti Başbakanı da dillendirdi. Bu iki ülke yeni kurulmuş ve kendi insanlarının geleceğini garantiye almayı planlayan ülkeler olmakta. Yaptıkları çağrıları dünyanın dört bir tarafına yansıtıyorlar. Gazetelere verdikleri ilanlarla davetlerini tekrarlıyorlar.
İstihdamsağlıyorlar Yabancı sermayenin ülkelerine yatırım yapması gerektiğini de rüyalarında görüp uygulamıyorlar. Gelişmiş Batı ülkelerine bakıp onların eskiden yaptıklarını örnek aldılar. İzledikleri yolu takip ediyorlar. Böylelikle ne ülkelerini satmış olacaklar ne de yabancı sermaye ülkelerinde egemen olacak. Ama gelen sermaye, yapılan yatırım ve giren yeni teknoloji ile insanına iş yaratacak. İş demek, ekmek demek refah demek gelecek neslin iyi yetişmesi demek. Bunu görüyor uygulamak istiyorlar. Biz ise 45 yılda yabancı sermayenin önünü kesmek için elimizden geleni yaptık. 'Sömürür' dedik, arsa almasını toprak işgali olarak yorumladık. Oysa altmışlı yıllarda Japonya ile eş zamanlı kalkınma planı uygulamaya başladık. Japonya o günkü şartlarda şimdinin Makedonya'sı, Çek Cumhuriyeti ve Macaristan'ının yaptığını yaptı. 45 yılda nereye geldi, milyarlarca dolarlık yabancı sermaye yatırımı çekildi. Son on yıldır da dünyanın dört bir tarafına yabancı sermaye ihraç etmeye başladı. Bizse neredeyiz, ne durumdayız? Ayrıca, AB üyesi ve kişi başı geliri 30 bin dolar olan Hollanda bile bugün yabancı sermaye yatırımlarına bizim tanımadığımız, uygulamaktan korktuğumuz ayrıcalıkları vermektedir. Artık, bizim de başbakanımız, cumhurbaşkanımız aynı taktiği uygulamalıdır. Doksanlı yılların başında Özal bunu yapmak istedi. Ama devamı gelmedi. Bizim de 25-30 milyar dolarlık kişi başı yıllık gelirimiz olmalı. Gelecek nesillerin işsiz kalma korkusu olmamalıdır.