Bir zamanlar Şampiyonlar Ligi'nde sıfır çekiyordu, şimdi Avrupa'yı titretiyor... Müthiş başarının öyküsü...
***
Yıldızlar Fener'i dünyaya tanıttı
Ortega, Hooijdonk, Alex, Anelka, Appiah ile başlayan yıldız yağmuru Fenerbahçe'nin marka değerini yükseltti. Roberto Carlos'un gelmesi ise dünya kulübü olma yolunda önemli bir adım oldu.
Adettendir ya şampiyonluk gelmesine rağmen Christoph Daum'un kellesi isteniyordu. Fakat bu sefer medya ikiye bölünmüştü. Kulübün yaptıklarına saygı duyanlar da vardı kendi isteklerine kulak tıkadığı için düşman kesinlenler de... O sene Daum ve futbolcular koruma altına alındı. Hooijdonk transferinde yaşanan başarı Fenerbahçe'nin iştahını kabartmıştı. Daum'un çok istediği Alex için ön hazırlık yapan Fenerbahçe süper bir Sambacı'yı transfer edecekti. Ancak kimilerine göre F.Bahçe, "Alex'in kramponlarını bile alamazdı"... Kramponlarını bile alamazlar denilen adam Fenerbahçe'nin de bir nevi kaderini değiştiren isim olacaktı... Bu sefer Alex'in başarısı Fenerbahçe'nin iştahını iyiden iyiye kabarttı. Fenerbahçe bu tarihten sonra "Her yıla bir yıldız" projesini uygulamaya koydu. Anelka ve Appiah da bu nedenle alındı. Gelen her yıldız, F.Bahçe'nin forma satışlarını patlattı. F.Bahçe'nin ve Türkiye'nin isminin tüm dünyada daha fazla tanınmasını sağladı..
Alex'i bile eleştirdiler Hele hele Roberto Carlos'un gelişi Fenerbahçe'nin bugüne kadar yaptığı en büyük işti... Çünkü böyle bir yıldızı Fenerbahçe'ye getirmek kolay değildi. Roberto Carlos'la birlikte Fenerbahçe'nin ismi de artık bir dünya markası oldu... Carlos'un takıma sağladığı katkıyı daha sonra daha geniş bir biçimde işleyeceğiz... Biz şimdi Daum'un ikinci yılına dönelim... Alman hoca, Alex'in gelişiyle daha da rahatlamış bu seferki şampiyonluk daha da kolay gelmişti... İşin en acısı Alex'in ilk haftalardaki performansını beğenmeyenler "Bu yarım adamın Fenerbahçe'de ne işi var?" diye acımasızca eleştirelerde bulunmuşlardı. Avrupa'da büyük bir tecrübesizlik söz konusuydu.. Takım sadece kendi futbolunu oynamak istiyordu. O yüzden elini kolunu sallayarak gelip gol atan rakiplerine karşı fazla bir şey yapamadılar. Her maç gol attılar. Attıkları 10 gole karşı yedikleri 12 gol kendilerini ancak 3. yapıp, UEFA'da yola devam etmelerine neden oldu. Bu da ilk sene için başarısız bir sonuç sayılmazdı. İkinci sene alınan şampiyonluktan sonra Daum'un kellesini isteyenler artık iki üç kişiyle sınırlıydı. Hatta Daum'a futbolu bilmiyor diyecek kadar ileri gidenler vardı. Halbuki Fenerbahçe, 70'li yıllardaki Didi'nin iki yıl üst üste şampiyonluğundaki başarıyı 30 yıl sonra ilk kez yakalamıştı. 3. yıl kadro hemen hemen korunurken Anelka gibi dünya yıldızı geldi. Elbette Daum'la da yola devam ediliyordu ve Fenerbahçe üst üste bir antrenörle 3 yıl çalışarak tarihinde yeni bir rekora imza atıyordu. O sene Avrupa'da bir adım daha atmak en büyük hedefti. Maçlara çok iyi başlamasına rağmen Fenerbahçe büyük talihsizlikler yaşadı. Milano'da 1-1 götürdüğü maçı 87'den sonra 3-1 kaybetti. Bu tecrübe dediğimiz olayın F.Bahçe'ye henüz uğramamasıyla bağlantılıydı. Hatta o maçta başta Alex ve Anelka olmak üzere Fenerbahçe mükemmel oynamıştı. Arkadan Kadıköy'de yine Alex ve Anelka'nın muhteşem oyunlarıyla 3-0'lık PSV zaferi yaşandı. Bu maçlardan sonra Alex, Brezilya Anelka da Fransa Milli Takımı'nın yolunu tuttular. 3-3'lük Schalke maçı büyük talihsizlikti aynı Almanya'da 9 kişi kalındığı 2-0 mağlubiyetle çıkılan Scahlke maçı gibi. Neticede deplasmanda hiç puan alamayıp UEFA'ya dahi gidemedi.
Fener'e kumpas kurdular O sene Daum'la yaşanacak üst üste 3. şampiyonluk büyük kumpaslar sonucunda adeta elinden alındı. Tekrar o günlere dönmenin bir anlamı yok ama son saniyede kaybedilen şampiyonluk Daum'un başarısızlık hanesine yazılmamalıydı. Ellerinde sivri kalemlerle bekeyenler F.Bahçe'nin şampiyonluk kaybetmesine çok sevinmiş beklediği fırsatı bulmuş, Daum hakkında inanılmaz senaryolar üretmeye başlamıştı. Alman hoca da bavulunu toplamıştı.