Hematosperminin (meninin kanlı olması) geleneksel tanımı, semende makroskopik olarak kan bulunması şeklinde yapılır. Hekimler yüzyıllardır hematospermi tanısı koymaktadır. 1894'te Hugues tarafından yayımlanan ilk makale Hipokrat, Galen, Pare, Morgagni ve Fournier'nin bu durum hakkında yorum yaptığını göstermektedir. Oldukça nadir bir durum olduğu düşünülmektedir ve gerçek insidansı bildiğimiz kadarıyla araştırılmamıştır. Yoğun çalışan bir ürolog, ayda 1'den fazla olguyla karşılaşabilir. Yakın zamanda prostat kanseri taraması yapılan bir popülasyonu içeren bir çalışma, insidansın yüzde 0.5 olduğunu düşündürmüştür. Jones ve arkadaşları, erkeklerin yüzde 77.5'inin 1 veya 2 olay yaşandıktan sonra üroloğa başvurduğunu saptamıştır.
Kanser semptomu olabilir Modern görüntüleme teknikleri sayesinde, sebebi bilinmeyen olarak nitelendirilen olgu sayısı önemli oranda azalmıştır. Ancak, bu hastaların nereye kadar incelenmesi gerektiği konusunda bir ikilem vardır. Çoğu olguda hematospermi kendi içinde sınırlı bir semptomdur ve yalnızca temel tetkiklerin yapılması ve hastanın endişelerinin giderilmesi gerekir. Ancak, hematospermi az sayıda olguda ürolojik kanserlerin birincil semptomudur; uygun bir biçimde tanı konulması ve tedavi edilmesi gerekir. Meninin kanlı olması, ortalama yaşı 37 olan genç erkeklerde daha sık görülür. Semptomlar ortalama 1 ila 24 ay olmak üzere, genellikle kısa bir süre devam eder. Hematospermi, tarihsel olarak cinsel davranışlara bağlanmaktaydı ve hastalar, aşırıya kaçmamaları ve cinsel perhiz yapmamaları konusunda uyarılmaktaydı.
Görüntüleme teknikleri Hatta daha bundan 10 yıl öncesine kadar, bu olguların oldukça büyük bir bölümü idiyopatik olarak sınıflandırılmaktaydı. Modern görüntüleme tekniklerinin son dönemde yaygınlaşması, bu durumu değiştirdi. Papp ve arkadaşları, mevcut görüntüleme teknikleri ile 122 olgudan yalnızca yüzde 15'inin idiyopatik olarak sınıflandırıldığını göstermiştir. Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Şu anda genellikle etiyolojik faktör belirlenebilmektedir. Etiyolojileri ayırmak için en kesin yöntem çeşitli fizyopatolojik mekanizmalara göre sınıflandırma yapmaktır.