Keskin bakışlarının arkasında kendini ifade etmeye çalışan bir adam var: Murat Han. Hayatı nasıl algıladığını anlatırken heyecanlı, oyunculuktan bahsederken azimli, kararlı ve bir o kadar da net....
'Mutluluk' filminin ödüllü oyuncusunun mutluluk tanımı ise birçoğumuzu şaşırtacak kadar yalın. Genç oyuncu, bu kavrama gereğinden fazla anlam yüklememekten yana
Yeteneğini geliştirmek için rüyalar ülkesine yolculuk yapan Murat Han, Türkiye'ye tam 8 sene sonra döndü. Eğitimini yeteneğiyle birleştiren oyuncu 'Mutluluk' filmiyle Altın Portakal'ı kucakladı. Hayatı bir filozof gibi algılayan genç oyuncuyla tiyatrodan sinemaya, hatta aşka kadar birçok konuda konuştuk.
* Tiyatrocu olmaya ne zaman karar verdiniz? Lise tiyatrosunda oynarken başladı her şey. Devlet tiyatrolarının oyunlarına giderdim. Lise biterken 'Tamam' dedim. Ailemde hep doktorlar, mühendisler vardı. O anlamda bir ilk oldum ailem için de. 'AİLEM ZOR KABULLENDİ'
* Ailenizden destek gördünüz mü? Ailemde sanatçı olmadığı için ilk başta tepki gösterdiler. Kararımın kesin olduğunu söyleyince destek oldular. Tepkileri yerini desteğe bıraktı. O anlamda şanslıyım. Çok iyi bir ailem var.
* Bilkent'te okudunuz. İstanbul'a gelmeyi düşünmediniz mi hiç? Ailem Ankara'da olduğu için orayı tercih ettim.
* Amerika'ya gitmeye nasıl karar verdiniz? Üçüncü sınıftan itibaren farklı bir vizyon kazanmak gerektiğini düşünmeye başladım oyunculuk adına. Kendimi rahat hissetmiyordum. Tam anlamıyla kendimi ifade edebileceğim bir eğitim aldığımı düşünmüyordum. Onun için de Amerika'ya gitmeye karar verdim. Yurtdışına gidip farklı kültürlerle tanışıp onlarla yaşamak, bence insana mesleğin dışında insan olarak da çok şey katar.
* Neden Avrupa'yı seçmediniz? Bu seçimler biraz da ne istediğinizle alakalı. Bunda yabancı dilimin İngilizce olması da etkendi. Avrupa'da sadece İngiltere'de İngilizce konuşuluyor.
* Eskiden oyuncu olmak için yetenek yeterliydi. Ancak günümüzde oyuncular kendilerini geliştirmek için bütün kapıları zorluyor. Neden? Çünkü oyunculuk derin bir meslek. Sadece yetenekle kaldırılacak bir meslek değil. Eskiden sinema çok farklıydı Türkiye'de. Artık Yeşilçam gibi değil. Yeşilçam'da da çok büyük ustalar yetişti ama genelde geleneksel oyunculuk tarzında kaldı her şey.
* Eğitim daha mı önemli artık? Yetenek, bu işin içinde olan herkeste yüzde 1 de olsa vardır. Yüzde 100 yetenek söz konusu değil. Ancak önemli olan potansiyelini nasıl sonuna kadar kullanabilirsin, yüzde 20'lik yeteneği nasıl geliştirirsin? Bunun için de eğitim şart.
* Oyunculukta bilgi yeterli mi? Bilgi bir yere kadar yeterli. Ama bunun dışında başka bir şey daha lazım. İnsanoğlunun sınırları yok. Farklı kültürlerle değişik bakış açıları kazanarak kendinizde yeni bir şeyler keşfedebilirsiniz. Bilginin yanı sıra gelişen şeyler bunlar. Yaşamakla çok bağlantılı bir şey.
'HİÇ AKLIMDA YOKTU'
* Türkiye'ye dönmek var mıydı aklınızda? Ailemi ziyarete gelmiştim. 'Gideyim, orada kalıp bir film yapayım' gibi planım yoktu. Sektörde de kimseyi tanımadığım için yanaşmak istemedim. Amerika'da mutluydum.
* Abdullah Oğuz'la nasıl tanıştınız? Bir arkadaşımın vasıtasıyla ajansa geldim. Zeynep Hanım, Cemal rolüne çok uygun olduğumu söyledi. Sonra filmden bahsettiler. Zülfü Livaneli'nin kitabından alındığını anlattılar. Heyecanlandım. Zülfü Livaneli'yi severim. Sonra senaryoyu okudum. Cemal karakteri çok oynanası bir roldü.
* Antalya Film Festivali'nde 'Mutluluk' birçok dalda ödül aldı. Ancak 'En İyi Yönetmen' ödülünü alamadı. Abdullah Oğuz, 'İlk filmim Asmalı Konak olmasaydı, ödülü alırdım' demiş. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? 'Mutluluk' çok başarılı bir filmdi. Bence film eğer 'En İyi Kadın Oyuncu', 'En İyi Erkek Oyuncu', 'En İyi Müzik' gibi ödülleri alıyorsa, bu filmin 'iyi' olduğunu gösteriyor zaten. Bu bağlamda 'En İyi Yönetmen' ya da En İyi Film'i almalı diye düşünüyorum.
HOLLYWOOD RÜYA DEĞİL
* Hollywood rüyasını yaşadınız, içinde bulundunuz. Burada da bir film yaptınız. Sizce Türk oyuncuların Amerikan film sektöründe şansı ne? Şansı olacak oyuncularımız vardır ama bu sadece 'Ben Hollywood'a açılayım' demekle olacak bir şey değil. Orada yarış çok daha büyük. Buradaki gibi ismin olması yetmiyor. Birçok isim ve oyuncu biliyorum, hâlâ yarıştalar. Burada ismin varsa, sana senaryo gelmemesi mümkün değil. Orada sürekli çalışıp, kendine bir şeyler katmak zorundasın. Hollywood bir rüya falan değil. Tuhaf anlaşılıyor ama dünyanın dört bir yerinden insanlar geliyor. Türk oyuncular da kendilerine yer bulabilir.
* Türkiye'deki ilk filminiz 'Mutluluk'la ödülü kucakladınız. Sizce mutluluk nedir? Benim için mutluluğun, çok basit ve klişe gelecek ama sadece yaşamak olduğuna karar verdim.
* Mutluluktan çok şey beklenir, sadece yaşamak az değil mi? İşte ben de onu diyorum. Amerika'da kaldığım son yıllarda kendi kişisel eğitimime de eğildim biraz. Ben de insanların yüzde 95'inin kapıldığı hastalığa kapıldım: Ego. Bütün toplumlarda var. İnat da egoya giriyor, gurur da, bencillik de... Kişisel eğitimde hayat ve hayat şartlarının birbirinden ayrı olması gerektiğini öğrendim.
HAYATA DAİR...
* Nasıl yani? Yaptığınız meslek, uğraştığınız işler, bunlar hep hayat şartlarıyla ilgili şeyler. Hayat bambaşka bir şey. Aslında insanla kedinin çok büyük bir farkı yok. Hayat anlamında baktığınız zaman eşit şartlara sahibiz. İnsanlar kendilerini çok ayrıcalıklı görüyor ve 'her şey insanlar için' diyorlar ya, ben buna çok karşıyım.
* Neden? Hiç de her şey insanlar için değil. Kedi insanlar için mi? Hayır. O da bu dünyanın döngüsünü sağlayan önemli etkenlerden birisi. Bütün kuşları öldürün mesela bakalım, denge nasıl bozulacak? İşte bu yüzden bence insan da doğa döngüsünün küçük bir parçası sadece.
* Kendinizdeki bir şeylerden mi rahatsız olup bu konulara yöneldiniz? Tabii ki. Mesela ilişkilerimde şunu hissettim; karşı tarafı neyle suçluyorsam aslında bana ait bir özelliği yargılıyorum. Bilmediğim, tanımadığım bir duyguyla yargılayamam ki. Önemli olan insanları yargılarken, kendine dönüp 'Ben neyim?' diye sorabilmek.
* Fahriye Evcan'la yazıldı adınız... Antalya'da iki dakika önce tanıştığım, ayaküstü konuştuğum biriyle de yazıldı adım. Yazılması doğru olduğu anlamına gelmiyor. Zaten sevgilim olsa bunu kimseden saklamam.
* Yaşamak mutluluksa, aşk nedir? Aşk bence insanın kafasında başlattığı bir şeydir. Çünkü biz daha çok aşık olmayı severiz. Aşık olduğunuz insanı sevmek farklı bir şeydir, aşkı sevmek farklı. Herkes der ya; 'Lisede midemde uçuşan kelebekleri özledim'. Ama ilişkinin 4 ya da 5'inc yılında kelebekler uçmaz. Oturur bir yere.
* Geçici bir duygu mu aşk? İnsanın beyninde oluşturup da ulaşmaya çalıştığı bir şey bana göre. Düşünsenize birisiyle tanışıyorsunuz, 3 hafta sonra 'Ben aşık oldum galiba' diyebiliyorsunuz. Ama neye aşık olduğunuzu bir düşünün. Kafanızdaki imaja o kişiyi oturtuyorsunuz ve aşık olduğunuzu söylüyorsunuz. Karşındaki bir insanı tanımadan hangi özelliğine aşık olabilirsin?
'ÜÇ DEFA AŞIK OLDUM'
* İlk etapta karşı cinste dış görünüş önemlidir mesela... Fiziki görünüş sayesinde bir elektriklenme olur. Ama bunun adı aşk mıdır bilmiyorum. Bir çekim olabilir. Enerjisi çeker. Sonra ne oluyor? Bir ilişkiye başlıyorsun. Zaman geçince o kafanda oluşturduğun ideal ve aşık olduğun kişi arasında büyük farklar olduğunu görüyorsun. Böyle olunca da ayrılıyorsun.
* Hiç aşık oldunuz mu? Üç defa aşık oldum. Ama mesela son sevgilimle aşkım bittiği için ayrılmadım. Hep aşıktım ona, o da bana aşıktı. Bazen hayat istediğiniz yönde gitmiyor. Ben buraya geldim, film yaptım ve bazı özel sebeplerle kaldım. Ama o benimle gelmek istemedi ve ayrıldık.