Depresyona girmeye eğilimli insanlarda ortak bazı kişisel özellikler görülmüştür. Bunlar arasında boşanmak, yakınını kaybetmek, işsiz kalmak gibi nedenler ilk sırada yer alıyor.
Kişinin kendisi, çevresi ve gelecekten beklentileri, idealleri ile kendi gerçek durumu arasındaki fark gerçek dışı ise hayaldeki bu yüksek standartlara ulaşamamak kişide güçsüzlük ve yalnızlık düşüncelerine neden olur. Bu da depresyona yol açabilir. Bunun yanında kişinin süper egosu o kadar kuvvetli ve baskındır ki sürekli olarak kişiyi kısıtlar. Rahatlatıcı etniklikler yapmasını engeller ve depresyona sürükler. Ayrıca bazen çevredeki insanların kişiden beklentileri o kadar çoktur ki kişinin bu beklentileri karşılaması olanaksızdır. Bu da kişide zayıflık ve çaresizlik düşüncelerinin gelişmesine, ardından depresyon oluşumuna yol açabilir.
SORUNLARINIZI İÇİNİZE ATMAYIN! Depresyona neden olan diğer bir durum da çocuklukta anne-baba ayrılığı ya da kaybı, stresli koşullar karşısında yeterli desteği bulamamadır. Sahip olunan kişilik yapıları da depresyon gelişiminde etkilidir. Obsesif-kompulsif, bağımlı ve sınırda kişilik bozukluğu gösterenlerde depresyona eğilim daha fazladır. Ayrıca başkalarını kırmaktansa kendisini kırmayı yeğleyen ve sorunları devamlı içine atıp kendinde arayan insanlar depresyona girmeye fazlasıyla eğilimlidirler.
BEKARLIK SULTANLIKTIR! Yapılan araştırmalarda boşanmış kişilerin en çok, bekar ya da evlilerin ise boşanmışlara oranla daha az depresyona girdikleri gözlenmiştir. Eşini yeni kaybetmiş kişilerde ise yüksek oranda depresyona rastlanmıştır. Gerçekleştirilen bir çalışmanın sonuçlarına göre, bekar kadınlarda evlilere göre daha az oranda depresyon görülmüş, erkeklerde ise evlilik depresyon riskini bekarlığa göre azaltmıştır. Son 5 yıl içinde en az 6 ay süre ile işsiz kalan kişilerde de 3 kat daha fazla despesyona rastlanmıştır. Ayrıca depresyonun görülme olasılığı erkekler için hayat boyu yüzde 2-12 iken, kadınlarda bu oranın yüzde 5-26 arasında olduğu tespit edilmiştir.