Şehrin zencileri
Bir iftar çadırındaydım önceki akşam. Trafikte giderek azalan insan yanına baktım sürücülerin. Birbirini sollayan bıçkın şoförlük, bu ülkenin en berbat resimlerinden biriydi de, asla geri gelmeyecek eski zaman zarafetine iç çektim usulca. Birbirini yemekle, iftar açmak arasındaki gezintiden boynu bükük ayrıldığım içindir ki, iftar çadırında sadece insanları izledim.
***
Göz çukurlarına keder birikmiş bir adam duruyordu köşede. Başkalarının rüzgarında savrulması an meselesi. "Hayırlı Ramazanlar" dedim, geçici bir gülümseme belirdi yüzünde. Karnı açtı da, suskunlukla doluydu ağzı. Sıradan bir "Merhaba"nın hayatını değiştiremeyeceğini bildiği için belki.
***
Bir başkasına yöneldim usulca. Dualar okuyup üflüyordu. Hayatında, başkalarına da yer verdiği her halinden belliydi. Çocukluğumdan beri tanırdım yoksulların sevincini, adam beni nereden tanısın! Gözlerim çadırın içinde radar gibi dolandı durdu. Üzerine yumurta sürülmüş Ramazan pidelere inat, evlerinden sürülmüş gibi geldi bazıları. Kendisini sefaletle incitenler vardı. Toplu iftarın görkeminden mutlu olanlar... Kameraları görünce, dertlerin tasını tarağını bırakanlar... Kavgaları bireylere bırakan toplumların, klasik kaderiydi bu görüntü. Bu sefalet sergisinden çıktıktan sonra, onları bekleyen gerçek değişmeyecekti.
***
Onlar bu şehrin zencileriydi aslında. Ancak gecenin son otobüslerinde yer bulabilen. Şu sıralar iftar çadırlarında doyabilen...