Yosma Ünsal, kafasına çekiçle vurularak feci şekilde öldürüldü. Cinayeti araştıran polis, bunun basit bir hırsızlık olmadığını kısa sürede anladı İpucu ise cesedin tırnağından alınan doku parçasıydı. Adli Tıp Kurumu'nun inceleme sonuçlarına göre Yosma'nın katili bir kadındı....
Yosma ve Muharrem Ünsal, aynı mahallenin çocuklarıydı. Uzun süredir camdan cama bakışıyor, ancak bir türlü hislerini dile getiremiyorlardı. Bu durumdan neredeyse tüm mahallenin haberi vardı. Göz göze geçen yılların ardından mahallenin büyükleri devreye girdi ve iki aşığı bir yuvada buluşturmaya karar verdi. Ancak gençleri destekleyenler olduğu kadar kıskananlar ve birleşmelerini istemeyenler de vardı. Aşıklar, kendilerine inananlara müjde verircesine, bir ömrü birlikte geçirmeye yemin etti. İsteme, söz, nişan derken, ardından sazlı-sözlü düğün yapıldı. Muharrem ve Yosma, daima mutlu olma hayalleriyle birbirlerine sonunda "Evet" demişlerdi. Fakat zaman her şeyi tersine çevirdi.
KARA BULUTLAR ÇÖKTÜ Evliliklerinin ilk ayları, ikisi için de mutluluk içinde geçti. Ardından her evlilikte olduğu gibi sorunlar baş göstermeye başladı. Önceleri geçim zorluğu, ailenin üzerine kara bir bulut gibi çöktü. Muharrem'in babası, yıllardır emek verdiği işyerinden nedensiz bir şekilde atıldı. Bu beklenmedik durum, Ünsal çiftini de olumsuz etkiledi. Kendileri geçinmekte zorlanan gençler, babalarının işsiz kalmasıyla daha da sıkıntıya düştü. Artık her akşam evde süregelen para kavgaları sıradan hale gelmeye başlamıştı. Bir türlü rahata eremeyen aile, Muharrem'in ablası Rukiye'nin evliliğinin çatırdamasıyla iyice karıştı. Maddi açıdan sıkıntılarını atlatamayan aile, Rukiye'nin eşinden boşanmasıyla bir kez daha yıkıldı. Maddi külfet giderek artıyor, Muharrem ne yaparsa yapsın ailesine kaybettikleri huzuru geri kazandıramıyordu. Artık huzursuzluk çifti aşmış ve tüm aileye yayılmıştı.
FATMA DA AŞIK OLMUŞTU Sıkıntılarla geçen bir yılın ardından küçük kız kardeş Fatma, eve mutlu bir haber getirdi. Aşk, sonunda onun da aklını başından almış ve bir yuva kurarsa ailesine yük olmaktan kurtulacağını düşünmüştü. Fatma'nın yaşadığı bu heyecan, aile bireyleri için de umut haline dönüştü. Çeyizler tamamlandı, planlar yapıldı. Ünsallar, kız vermeye hazırdı. Nişan için salon tutuldu, ardından düğün tarihi belirlendi. Fakat yeni damat adayında, kimsenin bir türlü dile getiremediği güvensizlik söz konusuydu. Bir zamanlar yüzünde tebessümler açan Fatma da son günlerde yeni gelin heyecanından çok uzak görünüyordu. Zaman, bu soruların cevabını verdi. Kara günler ne yazık ki geri döndü ve Fatma, bir akşam gözyaşları içerisinde eve gelip o çok sevdiği nişanlısı tarafından terk edildiğini söyledi.
TESADÜF MÜ? Küçücük bir mutluluğu bile yakalamakta zorlanan Ünsal ailesi, artık iyice gülümsemeyi unutmuş, acılara yelken açmıştı. Aile bu kadar üst üste gelen ızdırabın tesadüf olmadığını düşünüyordu ve kadere küsmek yerine, suçlu aramayı yeğledi. Aile bireyleri, "Nerede hata yaptık? Ne oldu da üst üste bu kadar büyük felaketler bizi buldu?" diye birbirlerine sormaya başladı. Evlatlarının eline bakmak zorunda kalan baba, oğlu Muharrem'i ailesine sahip çıkamamakla suçluyordu; artık evin büyüğü o sayılırdı. Ancak ne kendi ailesine, ne eşine, ne de kız kardeşlerine huzurlu bir hayat sunamamıştı. Ailenin diğer fertleri de kendilerince suçlu aramayı sürdürdü. Rukiye, biten evliliğinin acısını unutamamıştı ve ağabeyi ile yengesinin birlikteliklerini büyük bir kıskançlıkla izliyordu. Evde kendisini fazlalık gibi hissediyor, ne zaman bir araya gelseler gelin-görümce kavgalarının baş aktörü oluyordu. Fatma ise düğün arifesinde biten ilişkisinin şokunu bir türlü üzerinden atamıyordu. Daima mutsuz ve çevresine karşı saldırgandı. En küçük bir şeyde kavga çıkartıyor, yaşadığı acıyı ve kini öfkesiyle bu şekilde gösteriyordu.
YENGESİNE KARŞI İSYANKARDI Tüm bu olup bitenler, evin en küçük kızı Ayşe'yi de olumsuz etkiliyordu. Ablalarını gördükten sonra yuva kurmaktan korkan Ayşe, ağabeyi ve yengesine karşı da isyankardı. Hiçbir zaman birbirlerine destek veremeyen aile, bir konuda hemfikir oldu. Başlarına gelen bunca sıkıntının nedeni, kendi hataları değil, onlara göre olağanüstü bir şeylerdi. Kapı arkalarında, dolap köşelerinde, elbise içlerinde muskalar, kurutulmuş kemikler bulan Rukiye, bu durumu kız kardeşlerine anlattı. 3 kız kardeş, kafa kafaya verip kendilerine büyü yapıldığına karar verdi. Bu fikirlerini babalarına da açıklayan kardeşler, yaşlı ve çaresiz adamdan bekledikleri desteği bulamadı. Günler, sıkıntı ve kafa karışıklığı içinde geçerken, korkunç bir haber sadece aileyi değil tüm mahalleyi de dehşete düşürdü. Akşam işinden evine dönen Muharrem, kapıyı açtığında feci bir manzarayla karşılaştı. Çok sevdiği karısı, mutfakta kanlar içinde boylu boyunca yatıyordu. Gördüğü manzara karşısında dehşete kapılan Muharrem, hemen karısının yanına koştu. Ancak Yosma, nefes almıyordu. Muharrem şoktaydı. Bir süre orada öylece donup kalan çaresiz adam, kendine geldiğinde ilk iş olarak polisi aradı. Kısa süre sonra eve gelen polis ekipleri, bu akıl almaz olayı araştırmaya başladı.
CİNAYET ŞÜPHESİ Yosma'nın cesedi otopsi için Adli Tıp Kurumu'na kaldırıldı. Polis önce bu cinayetin basit bir hırsızlık olduğunu düşündü, ancak evden hiçbir şey çalınmaması ve kapının zorlanmaması bunun planlı bir cinayet olduğu şüphesini doğurdu. Ünsal Ailesi ise gelinlerinin yasını tutuyor, taziyeleri kabul ediyordu. Birkaç gün sonra polis, aileyi ziyarete gitti. Evde sadece Rukiye, Fatma, Ayşe ve yaşlı babaları vardı. Sürekli ağlayan kız kardeşler, buna rağmen polisin işini kolaylaştırmak için bilgilendirmeyi kabul etti. Bu arada, Ayşe'nin yüzündeki çizik, dikkatli bir dedektifin gözünden kaçmadı. Yüzüne ne olduğu hakkında küçük kızın çelişkili cevaplar vermesi, cinayeti araştıran emniyet yetkililerinin kafalarında soru işareti bıraktı. Polis, şüpheleriyle birlikte evden ayrıldı. DNA TESTİ YAPILDI Ertesi gün Adli Tıp'tan gelen rapor ise cinayeti bir çorap söküğü gibi ortaya çıkartacaktı. Öldürülen Yosma'nın tırnağının arasında kalan doku, katilin kimliğini ele verdi. Yapılan DNA testi sonucunda cinayet zanlısının bir kadın olduğu anlaşıldı. Dikkatli dedektifler, bunun küçük kız kardeşin yüzündeki çizikle bir bağlantısı olabileceğini tahmin etti. Polis, Ünsal ailesini tekrar "ziyaret" etmeye karar verdi. Yosma'nın tırnak arasından alınan dokuyla Ayşe'nin DNA'sı karşılaştırılacaktı. Tahliller yapıldı, çıkan sonuç ise Ayşe'nin katil olduğuna işaret ediyordu. Ve Ayşe, cinayetten tutuklandı. Sorgulanan küçük kız, cinayeti ablaları Rukiye ve Fatma ile birlikte işlediklerini itiraf etti. Böylece zanlı sayısı birden 3'e çıktı.
GERÇEKLER... Sorgulanan kız kardeşler, korkunç cinayeti nasıl gerçekleştirdiklerini gözyaşları içinde anlattı: "Abim evlenene kadar mutlu giden hayatımız, yengemin ailemizin içine girmesiyle birlikte kâbusa dönüştü. Biz onu ablamız gibi sevmiştik, ama o hiçbir zaman aynı samimiyetle bize yaklaşmadı. Annemizin yokluğunu fırsat bilip, bizi her zaman ezmeye çalıştı. Ağabeyimi de hiç sevmiyordu. Sadece paramız için bu evliliği kabul etmişti. Babamın işten çıkartılması, ağabeyimizin maddi sıkıntıya düşmesi, onun çıkarlarına ters düştü. Ardından üst üste felaketler yaşamaya başladık. Bir gün evin bir köşesinde muska bulduk. Günler geçtikçe, muskalar ve büyüler evin dört bir yanından çıkmaya başladı. Bu muskalar kendiliğinden oralara konulmamıştı. 'Mutlaka Yosma yapmıştır' diye düşündük. Onun ailemize zarar veren kötü niyetli bir insan olduğuna emindik. Babamıza söylesek de o bize inanmadı. Ama bu halde yaşamaya devam edemezdik. Oturduk ve karar verdik. Ölmesi gerekiyordu." Üç kızkardeş gözyaşları içinde verdikleri ifadelerini şöyle sürdürüyordu:
'GERÇEĞİ SÖYLETEMEDİK' "Olay günü arayıp ona oturmaya gideceğimizi söyledik. Önce istemedi, ısrar edince kabul etti. Giderken yol üzerindeki bir nalburdan çekiç aldık. Eve gittik, mutfakta bir şeyler hazırlıyordu. Ona neden bize büyü yaptığını sorduk. İnkar etti, bağırmaya başladı. Gerçeği itiraf ettirmek için uğraştık. Ama bir türlü kabul etmek istemiyordu. Çok sinirlendi. Daha sonra üzerimize yürüdü, Ayşe elindeki çekiçle kafasına vurdu. Boğuşma sırasında Yosma, Ayşe'nin yüzünü tırmaladı. Biz de ellerini tutup yere yatırdık ve çekiçle başına vurmaya devam ettik. Her taraf kan içindeydi, bir süre sonra Yosma hareketsiz kaldı. Öldüğünü anladıktan sonra banyoya gidip ellerimizi yıkadık. Suç aletini de alıp evden ayrıldık. Bize büyü yapmamış olsaydı bu felaketler başımıza gelmezdi. Bu yüzden ölmeyi hak etmişti." Bir hiç, batıl inanç uğruna Yosma gencecik yaşında ölmüş, kız kardeşler cezaevine düşmüş, işsiz baba ve gözüyaşlı çaresiz koca Muharrem baş başa kalmıştı artık. Uzun yıllar boyunca...